PERU YOLLARINDA 2 (PARACAS)

Lima’dan sonraki ilk şehrimiz Paracas’tı. Sabah 7:00’de Kendy Park’tan Peru Hop otobüsümüze bindik.

CHİNCHA KÖLE TÜNELİ

İlk durağımız Chincha köle tüneliydi. Paracas’a 57 km. uzaklıkta bulunan Casa Hacienda San Jose (San Jose Çiftlik Evi) bir zamanlar Peru’daki en büyük şeker plantasyonuna sahipmiş. İlk olarak 1688 yıllarında Chincha vadisindeki verimli arazide 87 siyah köle ile şeker kamışı ve bal üretmeye başlamış. Daha sonra 1000 köle ile şeker kamışı ve pamuk üretilmiş. Devletin satın alınan kölelerden vergi alması üzerine, kaçak köle ticaretine başlanmış. Sahilden 7 km. uzaklıktaki çiftlik evine yer altından gizli tüneller yapılmış. Köleler bu tünellerden geçirilip, evin altındaki gizli odalarda saklanmış. Diğer çiftlik evleriyle önemli yerleri birbirine bağlayan bu tünellerin toplam uzunluğu 35 km. civarındaymış. Ayrıca korsan saldırılarında da alarm verildiğinde bu tünellerde saklanılmış.

İnsanlık dışı çalıştırılan köleler kaçmaya kalkışır ya da çalışmazlarsa evin altındaki zindanlarda kelepçelerle bağlanarak hapsediliyor muş. Zindan ve yer altındaki odalarda pek çok insan iskeleti bulunmuş.

Evin bu karanlık kısmını ustaca kapatan görüntüsü ve hemen yanında bulunan Cizvit Kilisesi ile öğrendiğimiz bilgiler bizde şok etkisi yarattı. 1854 yılında kölelik kaldırılmış olsa da yaklaşık 200 yıllık acının malikane duvarlarının içine işlediğini gördük. Afrika’dan kaçırılıp, okyanusları aşıp getirilen insanların dramına şahitlik etmek çok acıydı.

Şimdi otel olarak işletilen San Jose; gizli kapıları, tünelleri orijinal eşyaları ile tarihin karanlık sayfalarına tanıklık etmeye devam ediyor.

PARACAS

Paracas’a öğleden sonra ulaştık. Paracas yarımadasının okyanus dalgalarından koruduğu körfezde bulunan kasaba oldukça küçük. Dalgasız sıcak denizi, kumsalları ile deniz turizmine açık. Limanın olduğu kesimde ucuz hosteller, restoranlar ve halk var. Fakat ileride kıyı boyunca çok lüks villalar, 5 yıldızlı oteller yerlerini almaya başlamış.

Paracas sadece deniz ve kum ikilisi olarak değil, doğal koruma alanları ve Ballestas adaları ile de büyük öneme sahip.

Etrafı okyanusla çevrili olan kasabada özellikle deniz ürünleri yememizi önermişlerdi. Balık sezonun henüz başlamadığı, mevcutların da çok sağlıklı görünmediği için deneyemedik. Mecbur bu gezimizin klasiği olan kaşar, yumurta, konserve, ekmek, avokado beşlisi ile öğünlerimizi tamamladık.

BALLESTAS ADALARI

Paracas’a yakın olan Ballestas adalarına turların dışında ulaşım yok. Adalara sürat tekneleri ile gidiliyor. Kıyıya çıkmak yasak ancak mümkün olan en yakın mesafeden görebiliyorsunuz.

Biz de Peru Hop’un önderliğinde düzenlenen sabah turuna katıldık. Grup halinde iskeleden dört tekneye bindik. Teknemiz önce Ulusal Koruma alanında bulunan “Candelabro de Paracas” yani Paracas Şamdanı’nın bulunduğu kıyıya yaklaştı. Şekil kıyıya dik inen tepenin kumlarına oyulmuş. Kaktüs ya da şamdana benziyor. Çok uzak mesafeden bile görülebiliyor. Rehberimizin anlattığına göre bu şekille ilgili 3 görüş varmış. 1) Nazca çizgilerini yapanlarca 2) uzaylılar tarafından 3) Colomb döneminde masonlarca yapıldığı. Bence kaktüse daha çok benziyor. O yüzden 1 numaralı teori yani insanların yaptığı daha mantıklı geldi.

Tam adalara doğru hızlanırken birden teknemizin hızı kesildi. Kaptan, apar topar motorlara baktı, bir şeyler yaptı. Olmadı, teknemiz çalışmadı. Diğer tekneler bizi geçti, kaptanımız yılmadı. Biraz yavaş da olsa adalara ulaşabildik. Dalgaların şekillendirdiği adaların manzarası müthişti. Aman Allah’ım! Ben diyeyim bin siz deyin milyonlarca kuş; çorak, kayalık adalarda bağrış çığlık birlikte yaşıyorlardı. Rehberimiz gitmeden önce katalogdan bir sürü kuş cinsi gösterdi ama benim görebildiğim piquero peruano (Peru sümsük kuşu), pelicano peruano (Peru pelikanı), gaviato gris (gri martı) oldu. Bunları da iri oldukları için seçebildim. Ayrıca bir grup Humbold penguenleri ve çok büyük bir deniz aslanı kolonisi gördük. Deniz aslanları suya girdiklerinde ıslandıkları için tüyleri siyah, kuruyunca renkleri sarı oluyormuş. Çok tembel hayvanlarmış, bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığı ile kayalarda yatıyorlardı.

Balestas adalarına “Fakir Adamın Galapagos’u” diyorlarmış. Bu kadar çok farklı hayvan, kuş cinsi görünce neden böyle dediklerini daha iyi anladık.

PARACAS ULUSAL PARKI

Diğer teknelerin gerisinde kalınca biraz geç döndük. Geç olsun güç olmasın diyerek yine Peru Hop ile birlikte ikinci turumuz olan Paracas Nacional Park’a gittik.

Paracas Ulusal Parkı, yarım adada. İnanmayacaksınız ama burası 300.000 hektarlık tropikal bir çöl! Kumullar ve kayalıklardan oluşuyor. Fakat sahillerinde balinalar, yunuslar, deniz aslanları, flamingolar vb. aklınıza gelebilecek birçok kuş, balık ve hayvan cinslerine ev sahipliği yapıyor. Pek çok gezgin burada doğal hayatı gözlemliyor. Bölgede ziyaret ettiğimiz ilk yer Playa Roja yani kırmızı plaj. Gerçekten kırmızı kum ve kayalıklardan oluşuyor. Sanki lavlar buraya kum olarak özel dökülmüş gibi müthiş güzel bir manzara var. Tam karşısında küçük restoran ve balıkçı teknelerinin bulunduğu Lagunillas var.

İkinci durağımız seyir terasından gördüğümüz La Catedral oldu. Dalgaların sahildeki kayalıklarda oluşturduğu şekilden dolayı Katedral adını vermişler. Maalesef son yaşanan depremde Katedral görüntüsü veren çatı çökmüş, şimdi sadece adı kalmış.

Son durağımız Mirador Istmo de la Peninsula, Ulusal Parkın en güzel seyir terası. Çölün ıssızlığını, sarı rengin tonlarını, güneşin yakıcı sıcaklığını, okyanusun uçsuz bucaksızlığını, insanın küçüklüğünü en güzel burada gözlemleyebiliyorsunuz. Falezin altındaki plajda yazın deniz aslanları doğum yapıyor, bebeklerini büyütüyormuş. Maalesef kış mevsiminde olduğumuz için hiçbiri yoktu. Fakat bizim Paracas maceramız  tamamlanmış oldu.  İstikamet Huacachina’ydı.

Durmak yok yola devam. Şimdilik hoşça kalın.

Hayallerinize Dokunmanız Dileğiyle…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir