Ürdün Gezi Notları 2 “Akabe”

Ürdün’ün en güneyinde, Kızıl Denizin kenarında hayallerimize dokunmaya devam ediyoruz.

Geçen yazımızda uzun bir günün sonunda Akabe’ye ulaşmıştık.

Akabe Ürdün’ün denizle olan tek bağlantısı. Ancak Bermuda Şeytan üçgeni gibi! Ürdün topraklarının iyice daraldığı Akabe’nin bir tarafı İsrail, diğer tarafı Suudi Arabistan ve hemen karşısı Mısır. Bence Kızıl Deniz’in en kritik noktası.

Kızıl Deniz

Neyse biz konumuza dönelim. Gittiğimizde gün baya ilerlemişti. Acele hostelimize yerleşip, soluğu Kızıldeniz’in sahilinde aldık. Hava çok rüzgârlı, deniz dalgalı ve bulanık olmasına rağmen kendimizi sulara bıraktık. Okuduğum yazılarda gün batımının müthiş olduğu yazıyordu, doğrusu öyle bir güzellik görmedik. Neyse tuzlu su bizi kendimize getirdi. Yemeğimizi yiyip vakit geçirmeden şehrin merkezine doğru yürümeye başladık.

25 Mayıs “Bağımsızlık Günü”

O ne! Yollardaki araçların hepsi bayraklarla süslenmiş, kornalarına basıyor, müzik son ses açılmış, yer gök inliyordu. Ne olduğunu anlamadığımız büyük bir şamata ile merkeze geldik. Meğer bağımsızlıklarının 76. yılını kutluyorlarmış. Halkın çıkardığı bu patırtıdan başka bir kutlamaya rastlamadık.

Gece geç vakte kadar merkezde kaldık. Gördüğüm kadarıyla halk nargileyi ve kahveyi çok seviyor. Ailelerin dışında çoğunlukla kadınlar ve erkekler grubu olarak oturmuş plajda nargile keyfi yapıyorlardı. Çocuklarsa saldım çayıra, Mevla’m kayıra şeklinde ortalıkta koşturup duruyorlardı. Sanıyorum her ailenin çok fazla çocuğu olduğu için anneler yılmış.

Diğer Arap ülkeleri ile karşılaştırınca, Ürdün’ünde kadınlar çok daha özgürler. Gecenin geç saatlerinde sokaklarda dolaşıyor, araç kullanıyorlar. Hatta gün içinde birkaç tane de kadın taksi şoförü gördük. Şehri gece gördükten sonra bir de gündüz gezelim dedik. Tabi sabah erkenden kalkıp denize girmeyi ihmal etmedik. Yine kuvvetli rüzgarla, dalgalar iş başındaydı.

Akabe aslında 23 dalış noktasıyla dalgıçların gözdesi. Şöyle ki paramızın pul olduğu bu günlerde, daha da bir zorlandığımızdan, Ürdün’ün su altını şnorkelle yukardan izledik.

Sahil kumsal olduğu halde, kıyı taşlık ve deniz kestanesi doluydu. Fakat Rengârenk balıklar her yerde geziniyordu. Onları incelerken Sinan kestanelere basmış. Ayağında müthiş acılarla denizden çıktı. Hemen dikenlerin girdiği yerleri yağladık.  Çok ilginç 1-2 gün içinde vücut dikenleri attı. Korktuğumuz gibi bir sıkıntı yaratmadı.

Akabe Kalesi

Binlerce yıllık bir yerleşim yeri olan Akabe’nin, önce sahile yakın olan kalesini gezdik

Memlükler tarafından yapılan kale, muhteşem kapısı ve dış duvarlarıyla ayakta ancak içeride pek bir şey kalmamış. Kısaca cami yıkılsa da mihrabı yerinde diyebiliriz.

Kalenin hemen yakınında bulunan arkeoloji müzesi maalesef kapalıydı. Nereye gidelim diye haritaya bakarken deniz tarafında yine bir patırtı koptu. Gemi ve tekneler düdüklerini çalmaya, sular fışkırtarak konvoy halinde ilerlemeye başladılar. Etraftakilere sorduk, kutlamalarına devam ediyorlarmış.

Ayla Arkeolojik Park

Neyse biz de Ayla arkeoloji parkına gidelim dedik. Şehir içi yönlendirme tabelaları yeterli değil. Bir de Arapça yazılar ve onların Latinceye çevrilmiş halleri birbirinden farklı olunca çok zorlandık.

Telefonumuzdaki haritaların yönlendirmeleri de bizi döne döne Ayla Oasis’e gönderdi. Buraya girerken 2 kapıdan geçtik ve her seferinde Ayla arkeolojik parka gitmek istediğimizi söylediğimiz halde cevap olarak evet burası dediler. Sonunda içeri girdiğimiz yerin Arkeolojik park değil, çok lüks bir otel ve site olduğunu anladık. Yapacak bir şey yok biz de şehirde güzel bir yemek yiyip, yola çıktık.

Akabe şehir gezimizi böylece bitirmiş olduk. Gelecek yazımızda kızıl gezegen Vadi Rum’da buluşmak üzere,

Şimdilik hoşça kalın

Gülçin Soytutan / Hayallerime Dokunmak, Youtube kanalımızdan da bu gezimizin videosunu izleyebilirsiniz. Bize destek vermek için Youtube ailemize siz de katılırsanız çok seviniriz 🤗

Hayallerinize dokunmanız dileğiyle…. 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir