Datça Yarımadası 1

 

Binlerce yıllık geçmişi, doğası, gizemleriyle görenleri kendine hayran bırakan Datça Yarımadası’nda hayallerimize dokunmaya devam ediyoruz.

Akdeniz iklimine sahip, yılın 300 günü güneşli olan yarımadayı Halikarnas Balıkçısı şöyle tarif etmiş, “İklim tam insan boyundadır. Sıcağı da soğuğu da, insan tahammülünü aşmaz”. Bizim de uzun aralıklarla ziyaret ettiğimiz Yarımada vazgeçemediğimiz yerlerden.

Bölge bitki örtüsü açısından zengin. Topraklarındaki renk cümbüşü hiç bitmiyor. Ocak ayında bademlerin çiçek açmasıyla başlıyor, anemonlar, papatyalar, gelincikler ve kır çiçekleri ile yıl sonuna kadar devam ediyor. Badem demişken bölgeye özgü tescilli 82 çeşit badem bulunuyor.

Tarihi

Zaten yarımadanın bitki örtüsünün zenginliği antik çağlardan beri biliniyor, M.Ö. 2.000’lere kadar uzanan yarımadanın tarihine göz atalım. Yarımada önce Karyalıların sonra Dorların hakimiyetinde kalmış, Dorlar başkentleri olan Knidos Şehrini burada kurmuş. Knidos Antik Kenti kıyı şeridinde olması nedeniyle hem çok önemli bir ticaret merkezi hem de kültür ve sanat merkezi olmuş. Dorlardan sonra tarih boyunca pek çok uygarlığı topraklarında ağırlamış. Osmanlı döneminde Sultan 5. Mehmet Reşat’ın onuruna adı Reşadiye Yarımadası olmuş ama Cumhuriyetin ilanından sonra tekrar Datça Yarımadası adını almış.

Knidos

Gezimize Datça Yarımadasının uç noktasında bulunan Knidos Ören yeri ile başlayalım.

Gittiğimizde bizi hoş bir sürpriz bekliyordu. Bir bale okulu fotoğraf çekimi yapıyordu. Tiyatroyu gezerken bir yandan da onları izledik.

Kentte liman yolu, tapınaklar, kiliseler, evler gibi pek çok önemli yerin gün yüzüne çıkartıldığını, kazıların hala devam ettiğini gördük.

Şehrin korunaklı limanının karşısında şimdi deve boynu dediğimiz yerde bir adacık varmış sonra aradaki dar boğazı doldurup 2 tane liman oluşturmuşlar. Bir tarafını ticari gemiler, diğer tarafını askeri gemiler için kullanmışlar. Biz de bu doldurulan yoldan geçip adacığa çıktık. Antik kent önemli ancak deve boynundaki Deniz Feneri’nde Datça’nın ünlü gün batımını seyretmekte bir o kadar önemli dedik ve başladık patikadan tırmanmaya. Yaklaşık yarım saat sonra fenerdeydik. Millet çoktan gelmişti. Zaten gün batmak üzereydi. Güneş kırmızı portakal olmuş yavaş yavaş aşağıya inmeye başlamıştı. Güneşin kızıllığı bitene kadar kaldık. Sonra telefonlarımızın feneri eşliğinde ateş böceği misali aşağıya indik.

Apollon Tapınağı

Sarı Liman’ın karşısındaki tepede bulunan Apollon Tapınağı da antik kent kadar önemli bir ören yeri. Herodot’un eserinde bahsettiği Apollon adına düzenlenen büyük törenlerin yapıldığı Triopon Apollon Tapınağı’nın bu tapınak olduğu düşünülüyormuş. Çünkü kutsal alandan çıkarılan buluntular bunu desteklemekteymiş. Gittiğimizde kapalı olan ören yeri bize, görüntü olarak da çok uzun zamandır kapalıymış izlenimi verdi.

Sarı Liman

Efsaneler başlıyor! Günümüzden y.y. lar önce Avrupa’da cüzzamın kol gezdiği zamanda Avrupa Krallarından biri ülkesindeki cüzzamlıları bir gemiye toplayıp, kaptana “Bunları götür ve hepsini denize at.” emrini vermiş. Kaptan çok vicdanlı bir adammış. Vakti zamanında korsanlık yaptığı kimsenin olmadığı Knidos Yarımadasını biliyormuş. Onları ıssız bir koy olan Sarı Liman’a bırakmış. Aradan zaman geçmiş Kaptan ölüme terk ettiği cüzzamlıları merak etmiş. Tekrar koya gelmiş. Bir de ne görsün bölgede yaşayan insanlar var. Bölgenin bol oksijenli sağlıklı havası ile cüzzamlıların iyileştiklerini bugünkü Emecik Dağının eteklerinde bir köy kurup orada yaşamaya başladıklarını öğrenmiş. Şimdiki Emecik Köyünün geçmişi o zamanlardan mıdır bilmem. Efsanenin yalancısıyım. Ancak havası, doğası, denizinin y.y.lardır ne kadar özel olduğunu ünlü coğrafyacı Strabon’un “Tanrı çok sevdiği kulunu uzun ömürlü olması için Datça Yarımadası’na gönderir” sözünden anlayabiliyoruz.

Antik Karya Yolu

Knidos’ta vakti zamanında 70 bin kişi yaşıyormuş yani yarımadada yaygın bir yaşam varmış. Bu izleri takip ederek oluşturulan Antik Karya Yolu’nun Datça etabı el değmedik plajlarda yüzmek, kızılçam, ardıç, sığla ormanları içinde yürümek, yıldızların altında kamp yapıp ruhunu yenilemek isteyenlerin tercihi oluyor.

Datça Yolları

Yürüyüş yollarını anlatınca aklıma Datça’nın eski asfalt yolları geldi. İlk defa 1984 yılında Datça’ya gelmiştik O zamanlar Marmaris’ten sonra yollar çok dar, virajlı kabus gibiydi. Her gün bir kaza haberi geliyordu. Uçurumdan uçan araçlar ve ölümlü kazalar. Sonra yollar yavaş yavaş genişledi. Bu yıl gittiğimizde artık otoban olmuş, araçlar yağ gibi kayıp gidiyordu. Her Datça yolculuğunda aklıma bu kazalar, kaybolan gencecik yaşamlar gelir. İçim sızlar.

Biraz hüzünlü oldu ama, trafik kurallarına uyulması hem kendimizin, hem de başkalarının hayatını kurtarıyor.

Gelecek bölümde Datça Yarımadası’nda gezimize devam ediyoruz.

Şimdilik hoşça kalın

Gülçin Soytutan / Hayallerime Dokunmak, Youtube kanalımızdan da bu gezimizin videosunu izleyebilirsiniz. Bize destek vermek için Youtube ailemize siz de katılırsanız çok seviniriz 🤗

Hayallerinize dokunmanız dileğiyle…. 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir