GTA-GRANDE TRAVERSATA DELLE ALPİ İTALYA (3)

Kaldığımız yerden devam ediyoruz. Haydi çabuk olun yolumuz uzun!

USSEAUX

Gece çılgın gibi yağmur yağdı. Alplerde, mevsim ne olursa olsun sürekli yağmur var. Gece yağarsa kendinizi şanslı hissediyorsunuz. Gündüz yağarsa durum felaket oluyor. Ne yağmurluk, ne şemsiye sizi koruyabiliyor. Bir anda sudan çıkmış balık gibi oluveriyorsunuz. Hava böyle olunca da çadır kurmak sıkıntı oluyor. Gece yağmurun sesini dinlerken “Çok şükür çadırda değiliz.” diye sevinmeden kendimizi alamadık.

Sabah Raulf, Almanya’ya dönüyordu. Keyifsiz bir kahvaltı yaptık. Raulf gidince bize kim araç yollayacak diye kara kara düşündük.

Kucaklaşıp, birbirimize iyi dileklerde bulunup, tekrar buluşmak üzere ayrıldık. Kısacık zamanda nasıl alışmışız birbirimize. Arkasından ağlamaklı olduk.

Bugünkü rotamız Colle Albergian’dı. Yolumuz uzundu. Usseaux’un üst mahallelerinden ormana doğru epey ilerledik. Andreas epey önümüzden gidiyordu. Biz de Ayşe ile sohbet ediyorduk. Tuhaf bir yol ayrımına geldik. Kırmızı/beyaz GTA işaretleri sola gitmemizi gösteriyordu. Ama tam önümüzde, yerde dallardan elle yapılmış çok büyük bir ok vardı. (Başımıza iş açan bir işaret olduğunu anlamamız bir günümüzü aldı.) Sağa gitmemiz gerektiğini belirtiyordu. Biz Andreas’ın işaretlerine alışık olduğumuz için, kısa bir tereddütten sonra ters tarafa yöneldik. Tırmandıkça 3-4 yerde daha dallarla yapılan oklara ve kırmızı/beyaz GTA işaretlerine rastladık. Andreas’ın işaretleri koyduğundan emindik. Hava kapalı, sisliydi. Patikayı, işaretleri çok zor seçebiliyorduk. Zirveye yakın yolun bir tarafı uçurum olduğundan, kayalara tutunmak için halatlar bağlamışlardı. Siste pek bir şey görünmemesine rağmen biz rahat rahat yürüyerek yükseldik. 2.150 m. kadar geldik. Başka bir yamacın kenarında, uçurumun yanında bir dağ evi vardı. Çok bakımsız kalmıştı. Anlaşılan pek kimse oraya çıkmıyordu. Tırmanış sırasında vefat eden genç bir çocuğun adını vermişler. Oradan sonra yol yoktu. Tehlikeli yollardan gerisin geri dönüp bir manzara noktasına geldik. Sisten hiç bir şey göremedik. Öğlen atıştırmalıklarımızı yediğimiz sırada Andreas’tan mesaj geldi. Ters yönde olduğumuzu Usseaux’a geri döndüğünü, bizi kasabada beklediğini yazıyordu. Bu arada hava açıldı. Güneş çıktı. Aman Tanrım! Ne kadar tehlikeli yerlerden geçmişiz.

Kös kös kasabaya geri döndük. Andreas’ın programını bozmuş, koca bir gününü mahvetmiştik. Büyük bir suçluluk duygusu ile Andreas’ı bulduk. Epey bir “Vallahi billahi… oklar vardı….. Özür dileriz… falan, filan” dedik ama o konunun üzerine fazla gitmedi. Tatlılıkla kapattı. Bize de suçluluk duygusu kaldı.

 

Andreas bizi beklerken kaldığımız tappa (dağ evi) ile tekrar kalmak için konuşmuş, doluymuş. Cumartesi olduğu için hemen hemen her yer dolmuş. En sonunda kilisenin karşısında bir yer ayarlamış. Bizi oraya götürdü. Çok modern döşenmişti. Manzaralı balkonu vardı.

Günün özeti: 800 m çıktık, 800 m indik. 22 km yürüdük. (programın bir gün gerisine düştük)

Akşam yemeğimizi kaldığımız evin altındaki restoranda yedik. Her şey çok lezzetliydi ama porsiyonları küçüktü. “Nerede bizim Angela’nın porsiyonları?” diye hayıflanmadık desem yalan olur.

Yine bütün gece deli gibi yağmur yağdı.

USSEAUX- FORESTERIA MASSELLO- BAZIGLIA

Önden yola çıktık. Kaybolduğumuz noktada Ayşe ve Andreas’la buluşacaktık. Daha oraya gelmeden yine yolu şaşırdık. Allahtan, erken uyanıp geri döndük. Bize 20 dk.lık bir zaman kaybettirdi. Patika fena değildi. Rahat yürüdük. Ayşe ile Andreas bizi erken yakaladılar. Yolda Alp marmodlarına rastladık. Alplerin sevimli şişkoları Marmodlar, sincapgillerden olup, yer sincabı ailesindenlermiş. Yılın dokuz ayını uykuda geçiriyorlarmış. Keratalar, sese çok duyarlılar en ufak bir seste cumburlop yuvalarına atlıyorlardı. Onları görebilmek bizim için çok büyük bir şans oldu.

Yolumuzun üzerindeki orman çok ilginçti. Kuruyan ağaçları kesmeyip değişik heykeller yapmışlar. Daha çok insan yüzleri yapmışlar. O yüzden ormana maskeli orman adını verdik.

Zirveye beş saatte ulaşabildik. Yolda İtalyan dağcılık kulübü üyelerine rastladık. Biraz sohbet edip, fotoğraflar çektikten sonra devam ettik. Zirvede ise bisikletli iki ihtiyar delikanlıya rastladık. Bizim zor yürüdüğümüz yerlerde adamlar bisikletle iniş, çıkış yapıyorlardı. Ağzımız bir karış açık arkalarından baka kaldık.

Zirvenin biraz altında askeri binalar vardı. Anlaşılan Fransız sınırına çok yakındık. Avrupa Birliğine girdikten sonra binaları boşalttıkları için yavaş yavaş harabeye dönüyorlardı. Parlak güneş vardı. İtalyan dağcılık kulübü ile birlikte burada öğlen sandviçlerimizi yedik. Aşağıya inmeye başladıkça hava kapattı. Yağmur atıştırmaya başladı. Cascata del Pis yani Pis şelalesinin tül gibi düşüşünü seyrederek aşağıya indik. İnişimiz oldukça sert oldu. Saat 17.30’da Balziglia’ya zor indik.

Dağdan indiğimizde kalacağımız tappanın aracı bizi bekliyordu. Andreas son 3 km. cadden yürümeyelim diye tappaya haber vermişti. Onlar da bizi almaya gelmişler. Of! Müthiş bir mutluluk oldu.

Günün özeti: 1.380 yükseldik, 1.450 indik. 23 km. yürüdük.

 

BALZIGLİA- HOTEL DI ALPI

Balziglia ilginç bir kasaba. Posta tappaya gitmeden önce kasabanın müzesini gezdim. Bu bölgede Waldensiyanlar yaşıyorlar. Waldensiyanlar; 12. yy.da Katoliklere karşı çıkmış. Bazı prensipleri red etmişler. Örneğin Papa’yı, vaftiz edilmeyi kabul etmiyorlarmış. Bulundukları dönemde İtalya’da egemen Savoy hanedanı ile Fransızlar bu başkaldırıyı bastırmak için 4.000 askerle, 400 Waldensiyanı Baziglia’da kuşatmışlar. Ancak bölgenin çok dağlık, soğuk oluşu nedeniyle geri çekilmek zorunda kalmışlar. İşte müzede bunları anlatıyorlardı. Waldensiyanlar hala bölgede yaşadığı gibi Uruguay ile Arjantin’de de Waldensiyanizim varlığını sürdürüyormuş.

Posta tappamız otel havasında tertemizdi. Alt katında restoranı vardı. Akşam çok lezzetli yemekler verdiler.

Sabah kahvaltısı da açık büfeydi. Böyle olunca insan şaşırıyor.

HOTEL DI ALPI-VILLA NOVA

Çok güzel manzaralar eşliğinde yükseldik. Waldensiyanların köylerini, okullarını gördük. Eğitime çok önem veriyorlarmış. Okur-yazar oranı çok yüksekmiş. İtalyanlar bu durumu tehlikeli bularak okulları kapatmışlar. Kiliseleri çok sadeydi. Sadece rahibin konuşma yapması için kürsü ve dinleyiciler için sandalyeler vardı.

3-4 köy gezdikten sonra çok tatlı inişe geçtik. Öğlen sandviçimi yiyemedim. Midem inanılmaz kötü oldu. Sanki taş yutmuşum gibi, yürüyemiyordum. Dağın tepesindeyiz “O araba buraya gelecek” deme şansım yoktu. Kendimi sürükleye sürükleye Prali’ye geldim. Gelmesine de nasıl geldim bir de bana sorun. Hoteli bulduk. Duş alıp kendimi yatağa attım. Uyumuşum. Biraz sonra Ayşe bana nane çayı getirmiş. “Bunu iç mideni boşaltıp rahatlayacaksın” dedi. Onu kırmamak için içmeye çalıştım. Ama ne mümkün! Birden ağzımdan şelale boşaldı. Çok rahatladım. Tekrar yattım. Sabaha kadar uyudum. Sabah kahvaltıda peynir görmeye tahammül edemedim. Herhalde geldiğimizden beri ağır peynirler yediğimizden vücudum kabul etmedi. Uzun süre olgun yağlı peynir yiyemedim.

Günün özeti: 850 m. yükseldik, 650 m. indik. Toplam 17 km. yürüdük.

Biraz da Prali’den bahsetmek istiyorum. Yazın trekkingcilerin yürüyüş rotasında olan kasaba, aslında kayak kasabası. Büyük umutlarla kurulmuş. Ancak beklenilen talebi görmemiş. Bütün apartmanlarda kiralık, satılık ilanları vardı. Müzesini ziyaret edemedim. Biri Waldensiyan, diğeri Katolik iki büyük kilisesi vardı. İkisi de kapalıydı.

Bir evvelki gün çok hastalandığım için teleferikle zirveye çıkmaya karar verdik. 2.500 m.ye hiç yorulmadan manzarayı seyrederek çıktık. Tepede gölün kenarında, terk edilmiş karakol binası vardı. İnsanın buralarda asker olası geliyor. Şiddetli geçen kışlarda eminim çok sıkıntı çekmişlerdir.

Birliğin kullandığı yolları taşla döşemişler. Biz de bu patikadan yavaş yavaş aşağıya indik. Andreas “Yol biraz zorlu.” dedi ama Allah yardım etti. Geceyi iyi geçirmem beni toparladı. Rahatça aşağıya indik.

Günün özeti: 330 m. yükseldik, 1.530 m. indik. 15 km. yürüdük.

Villa Nova sonradan kurulan karakol kasabasıymış. Karakol terk edilmeden önce çok aktifmiş. Şimdi yıkılmaya başlayan evlerle virane, hayalet köy olmuş. Aslında yemyeşil yamaçtaki köyün yanından kocaman bir şelale akıyor. Onu seyretmek bile çok güzeldi.

Köyde yemek bulup kalınabilecek tek yer Villa Nova. Onlar da bunu bildikleri için duş için sıcak suya ekstra 3 Euro istediler. Bizde elimizi, ayağımızı yıkadık. O parayı vermedik. Prensip meselesi!

VILLA NOVA-RIFUGIO BARBARA LOWRIE

Sabah taslarla içtiğimiz çaylarla, tereyağı, marmelat yiyip yollara düştük. Artık tamamen toparlandım. Orman içindeki yoldan rahatça yükseldik. Yolda izci grubu ile karşılaştık. Şelalenin karşısında, çadır kurmuşlardı. İlerdeki rifugio’da dağ bisikleti yarışması vardı. Biz patikalardan yürürken onlar da dereden, tepeden geçiyor deli gibi pedallıyorlardı. Yanımızdan geçerlerken alkışlayarak hepsine şans diledik. Vadi o kadar güzel, çiçekler o kadar pembe, gökyüzü inanılmaz maviydi hala gözümün önünde! Keşke dün daha iyi olsaydım. O zaman belki buradaki tappada kalabilirdik diye hayıflandım. Şimdi ne zaman birisi anlatırken yeşil vadi dese direkt burayı hatırlıyorum!

Tepeye yaklaşırken kız izci grubu bizi geçti. Erkekler daha aşağıdan geliyorlardı. Tepeye yakın Giardino Botanico Alpino yani Alp çiçekleri bahçesi vardı. Biraz bakımsız kalmış, endemik çiçekler dağılmış gibi geldi bana. Bu arada hava bozmaya başladı. Tepede erkek izciler bizi yakaladı. Aralarında bir sürtüşme vardı. Tartışarak yürüyorlardı. Hele tombalak olan, hayatından bezmiş, mat elinde homur homur ayaklarını sürüyordu.

Tam tepede rifugio vardı. Çocukları orada eğitmenler bekliyorlardı. Kızlar yemeğe başlamışlardı. Alman bir çift ile dört kişilik bir aile daha vardı. Birden karşıki dağlarda şimşek çaktı. Yağmur başladı. Ödümüz koptu. Öğrenciler rifugioya sığındılar. Bizimle birlikte diğerleri de attılar kendilerini patikaya. Hepimiz nasıl koşarak iniyoruz, son sürat. Etrafta ağaç yok. Açık alandaki en büyük yükselti biziz. Paratoner gibi yıldırımı direk üstümüze çekeriz. O arada yağmur bizim tarafa da geldi. Artık can havliyle açtık kanatlarımızı, uçuyoruz. 300 m. yi 15 dk. da inmişiz. Bizim için rekor ötesi oldu. Bu arada yağmur dindi. Biz de çiçek, böcek çekerek kaldığımız yerden huzurla aşağıya indik.

Günün özeti: 1.210 m. yükseldik, 800 m. indik. 15 km. yürüdük.

Rifugio’ya adını verdikleri Barbara Lowrie, eski bir dağ rehberi imiş. Rifugio oldukça popüler olmalı ki nerdeyse doluydu. Kimileri piknik yapmak için gelmişler, kimileri bahçesine çadır açmışlardı.

Bizden epey sonra izciler eğitmenleri ile geldiler. Bu arada hava tekrar kapattı. Deli gibi yağmur yağmaya, şimşekler çakmaya başladı. Allah dışardakilerin yardımcısı olsun! Gece kah dolunay çıktı, kah yağmur yağdı. İnanılmazdı!

Sabah Alplerdeki son kahvaltımızı yaptık. Rifugio’dan en yakın kasaba 17 km. ilerdeki Torre Pellice’ydi. Ulaşımımızı sağlayacak araç yoktu. Andreas kasadaki bayanla konuşmuş. O da sabah görevinin bittiğini bizi bırakabileceğini söylemiş. Gerçekten bizi bıraktı. Para da kabul etmedi.

Genel toplamda: 14.350 m. yükselmiş, 16.800 m. alçalmış. Toplam 230 km. yürümüş olduk. Bizi davet eden Ayşe’me, Andreas’a, Raulf’a çok teşekkür ederiz. Birlikte unutulmaz bir seyahat oldu!

GTA’nın çok önemli bir bölümünü bitirdik. Yazımızın da sonuna geldik. Sağlık mutlulukla kalın…..

Hayallerinize Dokunmanız Dileğiyle…

NOT: Bu arada Ayşe’mi Almanya’ya gelin verdik.

Ayşe ve Andreas‘a mutlulukla bir yastıkta kocasınlar diyoruz.

GTA-GRANDE TRAVERSATA DELLE ALPİ İTALYA (3)” için 2 yorum

  1. Muhteşem bir yazı. Fotoğraflar ve anlatım çok güzel. Emeğine sağlık sevgili yazar .

    1. Beni yeni yazılarım için yüreklendirdiğiniz için çok teşekkür ederim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir