KUZEY VİETNAM SAPA-HANOİ

 

Haydi hazırlanın Vietnam’ın en güzel kısmına doğru yola çıkıyoruz. .

LAO CAİ BÖLGESİ

Bölgede azınlıklar yaşıyor. Vietnam’ın en yüksek, en soğuk, en çok yağış alan yeri. Bu yüzden oldukça yeşillik. İniş, çıkışlı bir arazi yapısı var. Aslında tarıma elverişli değil. Fakat Çinlilerden öğrendikleri gibi, dağlarını teraslayarak çeltik ekiyorlar. Yılda bir kere ürün alıyorlar. Hasattan önce dağlar, tepeler, vadiler doyumsuz güzellikler sunuyor. Biz zamanlamayı biraz hatalı yapmışız. Gittiğimizde tarlalar tam yeşillenmemişti. Yine de sisler içindeki manzaralar unutulmazdı.

Bölgeye otobüsle ya da trenle ulaşılıyor. Tonkin Travel ile Sapa gezimizi planlamıştık. Ufuk, Ebru, Sinan ve ben yataklı treni tercih ettik. Hanoi’den saat 21.00’de hareket edecektik. Daha önce kullandığımız trenler vasattı. Bundan da pek bir şey beklemiyorduk. Gördüğümüzde gözlerimiz fal taşı gibi açıldı. Trenimizin adı “Sapa Dream Train” di. Minik masanın üzerinde gece lambası, temiz çarşaflı, yastıklı dört ranzası ile gerçekten rüya gibiydi. Böyle hoş ambiyansta geceyi sohbet ederek, rahat bir uykuyla geçirdik. Sabah 5.30 civarında Lao Cai’ye ulaştık. Bekleyen aracımızla yola çıktık. Yol oldukça virajlı, tek şeritliydi. Türkiye’nin 1970’lı yıllarındaki köy yollarını andırıyordu.

SA PA’DA TREKKİNG

Bir saatlik zorlu yolculuktan sonra Sapa’ya ulaştık. Hava kapalı, yağmur yağıyordu. Otelimize yerleşip, güzel bir kahvaltı yaptık. Daha sonra rehberimizle, çeltik tarlalarının arasındaki patikalardan köylere doğru yola çıktık. Otel müşterileri için olan şemsiyelerden almıştık. İyi ki de almışız hava hiç açmadı yağmur, sis, bulutlar arasında gezdik. İlk köyümüz Ban Y Linh Ho oldu. Bir kavşakta Black H’mong olduklarını söyleyen çok tatlı iki genç bayan bize takıldı. Çok güzel İngilizce konuşuyorlardı. Yol boyunca kaygan çamurlu yollarda hem sohbet ettiler, hem bize yardım ettiler, hem de ellerindeki tığlarla bir şeyler ördüler. Eşleri tarlalarda çalışıyor, kadınlar İngilizce öğrenip el işlerini satıyorlarmış. Çok da kibarlardı.

Rehberin anlattığına göre Black H’monglar bölgede yaşayan dört etnik gruptan biriymiş. Siyah giyindikleri için bu isim verilmiş. Her etnik grup kendine özgü kıyafetler giyiyormuş.

Bölgeyi Fransızlar çok beğenerek Sa Pa’yı kurmuşlar. Sa Pa’nın anlamı şelale demekmiş. Bu arada Black H’monglar Hristiyan’mış. Anlaşılan o ki Fransızlar sadece beğenmekle kalmayıp misyonerlik çalışmaları da yapmışlar.

Diğer etnik gruplar doğaya tapıyorlarmış. Hepsinin ayrı Tanrısı varmış. Tapınakları yokmuş.

Yolumuzun üzerindeki bir ana okulunu ziyaret ettik. Çocuklar kendilerinden büyük bağış kutusunu kucaklayıp getirdiler. Çoğunun ayağı çıplaktı. Üstleri başları çamur içindeydi. Yoksul devletin daha da yoksul çocukları, içimizi burktu. Her şeye rağmen yanakları kırmızı, gözleri pırıl pırıl çok sevimlilerdi. Bahşişlerimizi bırakıp, minikleri sevdikten sonra yola koyulduk.

İkinci köyümüz Lao Chai oldu. Oradan Tavan’a yürüdük. Mesafeler çok kısa rahatlıkla yürüyebiliyorsunuz. Hava açık olsaydı müthiş manzaralar görecektik. Ama kısmet değilmiş. Yolda bir sürü Fransız yürüyüşçüyle karşılaştık. Anlaşılan Fransızlar için Sa Pa hala popüler.

Öğlen yemeğinden sonra Cat Cat’a geçtik. Sa Pa’ya 2 km. uzaklıkta. Dik merdivenlerden tırmanarak yürüyorsunuz. Merdivenler sağlı sollu dükkanlarla doluydu. Yerel el işi ürünlerini satıyorlardı. Özellikle indigo bitkisinden elde edilen mavi renk ile boyadıkları kumaşlardan yaptıkları kıyafetler çok güzeldi. Daha sonra yaşayan müze şeklindeki bir evi ziyaret ettik. Ne halı, ne koltuk, ne doğru düzgün yatak, yorgan vardı. Ev dedikleri; insanların hayvanlarla birlikte yaşadıkları, arazi üzerine yapılan derme çatma baraka. Yemek pişen ocağın etrafında, toprak zemin üzerinde yaşıyorlarmış. İşte o zaman insanların ayaklarının neden çıplak olduğunu, yoksulluğun boyutunu yüreğiniz parçalanarak anlıyorsunuz.

Cat Cat şelalesinin hemen yanında yerel halk danslarının, müzik gösterisinin yapıldığı bir salon var. Gün içinde aralıklarla gösteri yapıyorlar. Dansların temaları yaşadıkları sıkıntılar, mutluluklar, dini öğeler. Çok da güzel sergiliyorlar.

HİNDİÇİN’İN ÇATISI FANSİPAN’A DOĞRU

Ertesi sabah sırt çantalarımızla otelden ayrıldık. Vietnam’ın ve Hindiçin’in en yüksek dağı olan 3.143 m. yükseklikteki Fansipan’a doğru rehberimiz eşliğinde yola çıktık. Yolda Silver Şelalesini de gördük. Mevsim olarak kış sayıldığından hava soğuk, yağışlıydı. Her yer yeşil olmasına rağmen çiçekler daha açmamıştı. Yürüyüşümüz süresince hava kah açtı, kah kapattı. Sisler, bulutlar, yeşillikler içerisinde tırmandık. Havanın tutarsızlığı rehberi tedirgin etti. Neyse ki sorunsuz olarak saat 16.00 civarında ana kampa ulaştık.

Ana kamp alanına kocaman bir bina yapıp tahta perdelerle bölerek odalar oluşturmuşlar. Her grup bir odada kalıyordu. Odalarda ahşap sedir tarzı yerler var. Uyku tulumuyla matı serip yatıyorsunuz. Bizden başka dört grup, yaklaşık otuz kişi vardı.

Gece sıkı rüzgar esti. Sıkıntı olmadı. Ama gruplar erken kalkıp bayağı patırtı, gürültü yaptılar. Biz 5.00 gibi kalkıp, kahvaltı sonrası 6.00 gibi yürüyüşe başladık.

Yükseldikçe ağaçlar, yeşillik alan azaldı. Yol, taşlık patikaya döndü. Bazı yerlerde dik merdivenler, bazı yerlerde uçurum kenarından yüründüğü için korkuluklar vardı. Aslında toplam 300 m. yükseldik ama o kadar çok inip çıktık ki herhalde toplamda 800/900 m. yaptık.

Zirveye kocaman bir tapınak yapmışlar, iki yıldır da teleferikle ulaşım yapılıyormuş. Tabi teleferik ile çıkanlar çoktan gezmeye başlamışlardı. Biz de saat 9.30 da Hindiçin’in zirvesindeydik! Rehberimiz bize madalya takıp, çıkış yaptığımıza dair Vietnam Dağcılık Federasyonu tarafından imzalanan teşekkür, başarı belgesini verdi. O kadar mutlu olduk ki!

Biliyorsunuz daha önce Ağrı Dağına zirve yapmıştık. Kendi aramızda jest olsun diye Zirve Dağcılık Ankara Kulübü olarak sembolik tebrik belgesi almıştık. Türkiye Dağcılık Federasyonu’ndan ne bir belge, ne de her hangi bir şey verildi. Ne yapıyor bizim T.D.F.? Her ne kadar şimdilerde Ağrı Dağına tırmanış izni olmasa da; geçmişte de Türkiye’nin 5.137 m. yüksekliğindeki en yüksek dağına kimler tırmanıyor diye merak etmediği gibi umurunda da değildi sanıyorum.

Zirve oldukça kalabalıktı. Madalya takılıp, belgeler verilince Vietnamlıların daha çok dikkatlerini çektik. Birlikte fotoğraf, selfiler çekmeye başladık. Biz dört kafadar dünyanın bir ucunda, dilini anlayamadığımız yabancılarla, sarmaş dolaş kocaman bir aile olduk. Zirve heyecanımızı, mutluluğumuzu paylaştık.

Bizler dağa çıktığımız için bilekli kalın botlarla tırmandık ama teleferikle gelenlerden çıplak ayaklılar ile ayağında sadece çorap olanlar vardı. Anlayacağınız ben fena takıldım bu çıplak ayak meselesine!

Saat 11.00 gibi dönüşe geçtik. Geldiğimiz yollardan gerisin geri döndük. Tabi uzun bir yol, uzun bir gün oldu. Saat 17.00 gibi Sa Pa’ya ulaştık.

 

SA PA

Turumuzun içinde ayak masajı vardı. Mutlulukla, bitkin düşen ayaklarımızı işini bilen ellere teslim ettik. Ertesi sabah uyandığımızda ayaklarımızda yorgunluktan eser yoktu. Güneş açmış, her yer pırıl pırıldı. İlk önce yerli pazarını gezdik. Yerel giysileri içindeki kadınlar birbirinden güzel el işlerini satıyorlardı. Biraz hediyelik, biraz kendimiz için alış veriş yaptık.

Sa Pa gölü kenarında yürüyüş yaptık. Catholic Kilisesi kapalıydı. Çok sayıda dağcılık malzemeleri satan mağaza vardı. Yolunuz düşerse mutlaka bir göz atın derim.

Benim tespitim: Çetin hayat şartları, yoksulluk bölgenin en önemli problemi. Böyle olunca azınlıklar, bölgede yaşam savaşı veriyorlar.

Tur şirketimiz akşam üzeri bizi Lao Cai’deki gara bıraktı. Gece “Dream Train” ile gerçekten rüya gibi bir yolculukla döndük.

 

 

HANOİ

Sabah 5.00’te Hanoi’ye vardık. Sabahın erken saatinde otele yürümek hiç cazip gelmedi. Taksiye binelim dedik. Otelimiz 3 km. mesafede olunca taksiler almak istemedi. Neyse bir tanesi taksimetreyi açacağını söyleyince, bindik. Taksimetre nasıl çalışıyor, anlatamam fırıl fırıl! En fazla 100 Donk ödememiz gereken yere taksimetre 350 Donk yazdı. Şoföre, onu şikayet edeceğimizi, polise gideceğimizi falan söyledik. Aracın fotoğraflarını çektik. Bizi pek anlamadı ama çok tedirgin oldu. Bagaj kapısı açık gitti. Yine de parayı iade etmedi. Otelin resepsiyonunda, sahibi varmış ona anlattık. Polis merkezini sorduk. Taksi şirketi ile kendisinin konuşabileceğini eğer böyle bir usulsüzlük yaptı ise şoförün ehliyetinin, ruhsatının iptal edileceğini söyledi. Aracın ve taksimetrenin fotoğraflarını gösterdik. Notlar aldı.

Hanoililer sabah, akşam Hoan Kiem (Geri Verilmiş Kılıç) Gölü kenarında spor yapıyorlar. Biz de o sabah hem onları izledik, hem de göl kıyısında kahvaltı yaptık. Yakındaki Tourist Information’a da şikayetimizi anlattık. Ellerinden bir şey gelmediğini polisle görüşmemizi söylediler.

Ho Chi Minh’in mozolesini ziyaret etmenin zor olduğunu erken gidilmesi gerektiğini okumuştum. Vakit erken olunca mozoleyi ziyarete gidelim dedik. Saat 7.15’te gördüğümüz manzara bizi şoka soktu. Ben diyeyim bin, siz deyin on bin kişi kuyrukta bekliyordu! Görevlilerle konuşup bilgi alalım dedik ama bazıları konuşmadı, konuşanlar da doğru düzgün bilgi veremediler. Biz de Ho amcayı ziyaret etmekten vazgeçtik.

Yolumuzun üzerindeki Vietnam Police, Security Müzesini ve Kadın müzesini gezdik. Öğleden sonra otele döndüğümüzde otel sahibi şirketle konuştuğunu parayı iade edeceklerini, aksi takdirde çok büyük ceza alacaklarını söyleyince kulaklarımıza inanamadık. Gerçekten de akşam üzeri getirip bırakmışlar. Bize yardımcı olan otel sahibine sonsuz teşekkür ettik. Gördüğünüz gibi insanın haklı olması yetmiyor, size yardımcı olacak birileri gerekiyor!

Hanoi’de toplam altı gün kaldık. Bu sürede Ngoc Son Temple, Den Bach Ma Temple, Bağımsızlık Müzesi, Sanat Müzesi, Tarih Müzesi, Night Market, Al Noor Camisini ziyaret ettik.

Hoa Lo Prison ya da Amerikalıların deyimi ile Hanoi Hilton; Vietnamlıların çektiği acıların başka bir göstergesi. Tüyler ürperticiydi. Fransızlar sömürge döneminde giyotini kullanmışlar. Bu kadar kötü muameleden sonra hala Avrupalılara ya da yabancılara sevgi ile yaklaşmaları bana inanılmaz geldi. Belki de kurtuluşu turizmde görerek katlanıyorlar.

 

Vietnam’ın en eski Üniversitesi olan Edebiyat Tapınağının bahçesinde, sağlı sollu okul birincileri için dikilen kaplumbağa heykelleri var. Gittiğimizde ana sınıfı öğrencilerinin mezuniyet töreni için fotoğraf çekimleri vardı. Minnoşlar çok tatlıydılar.

Bahçenin arka tarafındaki ahşap binada eğitim veriyorlarmış. Gelmiş geçmiş en başarılı dört öğretmeni yüceltmişler, onlara dua ediyorlardı. Binadan çıktığımızda ana sınıfı öğrencileri gitmişlerdi. Cübbeleri ile üniversite öğrencileri fotoğraf çektiriyorlardı. Burası Hanoililer için özel. Siz de kaçırmayın!

Hanoi Katedralin’de Pazar ayinine rastladık. Duaları, ilahileri Fransızca yapıyorlardı. Bana en ilginç gelen İsa ile Meryem’i Budist selamıyla selamladıktan sonra tütsülerini yakıyorlardı.

Thang Long Kukla Tiyatrosunda’ki su kuklasını seyredebilmek için beş gün önceden bilet aldık. Talep fazla yer bulamıyorsunuz. Konusunu masallardan veya gerçek hayattan alıyor. Kuklaları suyun içinde oynatıyorlar. Zaten su olmasa tuhaf olurdu. Çünkü Vietnamlılar, Hollandalılar gibi suyun içinde yaşıyorlar.

Gösteri başlamadan önce salonda çığlık sesleri duyabilirsiniz. Koltuklar yabancılar için çok küçük. Açılır kapanır koltuklara ayağınızı sıkıştırabilirsiniz. Dikkatli olun! Nitekim Sinan’ın sol ayak baş parmağı nerdeyse kırılıyordu, acı ile sıçrayınca kucağında ki fotoğraf makinesini düşürüp lensini kırdı. Bütün olumsuzluklara rağmen gösteriyi çok beğendik.

Ülkeyi tanımak için halkın zevklerini, alışkanlıklarını gözlemlemek en güzel yöntem.

Bir sonraki yazımızda Hanoi’nin çevresini ve meşhur Ha Long By’ı gezeceğiz. Şimdilik hoşçakalın.

Hayallerinize Dokunmanız Dileğiyle…

KUZEY VİETNAM SAPA-HANOİ” için 2 yorum

  1. Titizlikle hazırlamış olduğunuz çok güzel bir etkinlik oldu. Emeğinize sağlık.
    Keşke zamanım olsa ve güney kısmında da sizinle gelebildeydik.
    Sizlerle beraber Hayellerimize dokunmak çok keyifliiiii

    1. Biz de uyumlu beraberliğiniz için çok teşekkür ederiz. Yeni yerlerde birlikte hayallerimize dokunmamız dileğiyle…. selam ve sevgiler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir