HUE- HANOİ- HA LONG BAY

Vietnam’ın neredeyse her yerini tanıttım. Tam 143 yıl başkentlik yapmış şehrini unuttum. O yüzden yazımıza eski başkentle başlamak istiyorum.

HUE

1945 yılına kadar ülkenin başkentliğini yapmış olan şehir, etrafındaki Kral mezarları ile ünlü. Gezimize Kral Minh Mang‘ın mezarı ile başladık. İlk dönem kralları önce tapınak, sonra kendileri için mezar yeri, en son kompleksin bahçesini düzenliyormuş. Kral öldükten sonra oğlu, başucuna onu anlatan büyük bir taş kitabe dikiyormuş. Minh Manh’ın mezarı bu şekilde büyük bir kompleks olarak yapılmış.

İkinci ziyaretimizi Kral Khai Dinh’in mezarına yaptık. Bu dönemde şatafatlı bahçelerden vazgeçmişler. Komplekse dik merdivenlerle tırmanıyorsunuz. Terasta dönemin vezirleri, önemli kişilerinin heykelleri karşılıyor sizi. Tapınağın arkasında Kral’ın mezarı ile oğlunun yazdırdığı taş kitabe var. İlk karşılaştığınızda bina çok güzel görünüyor. Kral’ın mezar odasında mavi, kırmızı, altın varaklı porselen süslemeleri görünce şok oluyorsunuz! İnanılmaz bir şatafat, ihtişamla hazırlanmış.

Son olarak Kral Tu Doc’un mezarını ziyaret ettik. Rehberin anlattığına göre; “Kral’ın 6 karısı varmış. Çocuğu olmamış. Fransızların ülkeyi istilasında hiç direnmemiş. Bu yüzden sevilmiyormuş. Oğlu olmadığı için kendi mezar taşını kendi yazdırmış.”

Diğer Kral mezarlarından farklı olarak Tu Doc’un eşlerinin mezarları da buradaydı.

 

Thien Mu, Parfüm Nehri’nin kıyısında 400 yaşında bir Pagoda. Kulesi, tanıtım yazısı, kaplumbağa heykeli ile büyük bir kompleks.

,11 Haziran 1963 yılında Güney Vietnam hükümetinin din adamlarına eziyet etmesini protesto etmek için üzerine benzin döküp yakan Thien Mu Pagodasının rahibi Thích Quảng Đức’ın için bir anı köşesi hazırlamışlar. Yanarken kılını kıpırdatmadan oturduğu fotoğraflar, insanın içini ürpertiyor. Rahibin o gün kullandığı mavi arabası ise boynu bükük bir köşede bekliyor.

Şehir iki kere çok kötü bombalanmış. Bu nedenle saray dahil bir sürü yer nerdeyse tamamen yok olmuş. Yine de eski şehir merkezi çok güzel, görülmeye değer.

Hue’den, Hanoi’ye trenle geçtik. Bu seferki yataklı trenimiz çok temizdi. Hatta kapalı tepsiler içinde akşam yemeği bile verdiler oldukça lezzetliydi.

HANOİ

Şehrin içini geçen sayımızda anlatmıştım. Ünlü yumurtalı kahvelerinden bahsetmeyi unutmuşum. Çok tedirgin tatmasına rağmen, Ufuk’un beğenisini kazandı. Kahvenin içine nasıl yumurta eklemişler anlayamadık. Ne yumurta kokusu, nede tadı vardı. Çok lezzetliydi! Yolunuz düşerse tadına bakmadan dönmeyin.

Şimdi, çevresini size tanıtmak istiyorum.

TAM COC

Kireç taşı dağlarının Ngo Dong Nehri boyunca aşınması ile oluşan mağalar zincirini Tam Coc diye adlandırmışlar. Sinan, Ufuk, Ebru ve ben sabah erkenden yollara düştük. Küçük bir kasabaya geldik. Turumuz bize iki tekne ayarlamış. Tekneleri çok tatlı iki bayan kullanıyordu. Meğerse bu tavırları fragmanmış. Karamanın koyunu sonra çıktı gerçek yüzleri. Güle oynaya nehir boyunca ilerledik. Kadınlar elleri ile örgü örüp, ayakları ile kürek çekiyorlardı. Kıyı boyunca pirinç tarlası vardı. Boyları ancak bir karış bile olmadığından mükemmel görüntü vermiyorlardı. Toplam üç tane mağaradan geçtik. Hepsinde dikitler, sarkıtlar, yarasalar vardı. Çok ilginçtiler. En sonuncusu 3 km. uzunluğundaydı. Daha sonra aynı yoldan geri döndük. Bitişe yakın bu sevimli, nazik, neşeli kadınlar gerçek yüzlerini gösterdiler. Bahşiş istediler. Zaten verecektik. Sinan bir miktar verdi. Kadın beğenmedi. Sinirlendi. Bizi karaya çıkartmamakla tehdit etti! Böyle restleşmelere de hiç dayanamam. Yapacağım ne varsa, vazgeçerim. İnatlaşmaya başlarım. Maalesef öyle de oldu. Ek başka bir şey vermedik. Şimdi, bu dünya harikası yerden aklımda kalan sadece bu cadı kadınlar.

NİNH BİNH

Burası 10. yy.da ülkenin başkentiymiş. Rehberin anlattığına göre; halkın çok sevdiği, Kral Dinh’in üç oğlu varmış. En büyük oğlu rüyasında Kral olduğunu görmüş. Bunu babası ile paylaşıp, kendisinden sonra Kral olmak istediğini söylemiş. Fakat Dinh, en küçük oğlunun Kral olmasını istemiş. Buna çok üzülen en büyük oğlu, Dinh’i bir çiftçiye zehirletmiş. Kral’ın beklenmedik ölümünden sonra büyük oğlan Kral olmuş. Saltanatı kısa sürmüş. Daha sonra 6 yaşındaki en küçük oğlan Kral olunca, annesi en başarılı komutan Le ile evlenmiş ve ülkeyi birlikte yönetmişler. Bizlere hiç yabancı gelmeyen saltanat entrikaları. Kral Le’nin, Kraliçenin, çocuklarının mezarları ile yaşadıkları yerleri ziyaret edebiliyorsunuz. Kral Dinh’in gerçek mezarının yeri bilinmiyor. Halk, hala Kralın tepelerden onları izlediğine, koruduğuna inanıyormuş. Kral’a atfedilen bir tapınak yapmışlar. İçerde kralın atı, ejderha, unicorn vardı. Hepsi çok büyük işçilikle yapılmıştı. Bu arada, Vietnam da tek boynuzlu attan farklı olarak köpek benzeri yaratıklara unicorn adı veriliyor.

Vietnam’da her yerde gördüğümüz ejderhalar çok önemli. Geyiğin boynuzu, bufalonun burnu, devenin alnı, keçinin sakalı, yılanın vücudu, balığın pullarından oluşuyormuş.

PERFUME PAGODA:

Çevre gezileri için, sabah erkenden yola çıkmak gerekiyor. Çünkü: şehir trafiği, trafikteki motosikletler bir felaket. Rehberlerden biri, ülke nüfusunun iki katı motosiklet olduğunu söylemişti. Gerçekten bunu Hanoi gibi büyük şehirlerde çok daha iyi anlıyorsunuz. Yeri gelmişken anlatayım. Karşıdan karşıya geçmek için araçların geçişinin bitmesini beklemiyorsunuz, çünkü hiç bitmiyor. Elinizi havaya kaldırıyor, karşıdan gelen sürücülerin gözünün içine bakarak yürüyorsunuz. Aklınızda bulunsun!

Bütün bu keşmekeşten sonra kasabamıza ulaştık. Turumuz bize teknemizi ayarlamıştı o yüzden rahatlıkla teknemize bindik. Fakat nehir boyunca siz deyin bin, ben diyeyim on bin küçük tekne birbirine ve karaya bağlanmışlar müşteri bekliyorlardı. Nasıl geniş bir nehir! Gelen, giden pazar yeri gibiydi. Hatta market tekneler bile vardı. Bir ihtiyacınız var mı diye dolanıyorlardı. Bir saatlik zevkli bir tekne gezisinden sonra karaya çıktık. Her yer yine hediyelik, sunak malzemeleri satan dükkan ya da restorandı. Başladık merdivenlerden tırmanmaya. Hediyelik eşya satan dükkanlar sağlı sollu devam ediyordu. Nasıl bir kalabalık yukarı çıkan, aşağı inen. Millet birbirini ezecek. Sanırsın Kabe’de şeytan taşlamaya gidiyorlar. Neyse yolumuzun üzerinde bir de geleceği okuyan bir amca vardı. Etrafında müthiş bir kalabalık. Sakin sakin insanların eline, yüzüne bakıp geleceğini anlatıyordu. Sarkıt ve dikitlerden oluşan çok büyük kireç taşı mağaralarını, tapınak   yapmışlar. Tepede üç tane gördük.

Daha sonra Cennet Tapınağı’na gittik. Yolumuzun üzerinde de yine mağaralar vardı. Burada da toplam dört tapınak gördük.

Halk arasında burası hac bölgesi imiş. Üç-dört gün kalıp dua edenler vardı.

Ufak bir ayrıntı vereyim. Pagodaları Tanrılar için, Templeları ölmüş kişiler için yapıyorlarmış. Templeların önünde at varsa yüceltilen kişi erkekmiş. Atın dört ayağı yerdeyse evinde öldüğünü, üç ayağı yerdeyse savaştığını ve evinde öldüğünü, iki ayağı yerdeyse savaşırken öldüğünü anlatıyormuş. Bayraklarda hava, su, toprak, metal, ateş olmak üzere beş elementi temsil ediyormuş. Yani gözünüzün gördüğü her şeyin bir anlamı var.

HA LONG BAY

Vietnam’ın incisi olarak tanımlanan Ha Long Bay “Denize inen Ejderha” demekmiş. Efendim, konu ile ilgili bir çok efsane var. Bunlardan birini sizlerle paylaşmak istiyorum. “Vietnamlıların, Çinlilerle yaptıkları bir savaşta durumları kötüleşince Tanrılar, Vietnamlılara yardım etmesi için bir ejderha gönderir! Ejderha ağzındaki mücevherleri denize atar. Mücevherler denizde adacıkları oluşturur. Böylelikle Çinliler burayı ele geçiremezler. Daha sonra ejderha kıyıya konar. Böylece Ha Long Bay oluşur.”

Gerçekten de irili ufaklı üç binin üzerinde adacıktan oluşuyor. Adacıklar, kireç taşı olduklarından, çok güzel sarkıt dikitleri olan mağaralarla dolu. Turistler günlük tur ya da gece teknede konaklamalı turlarla bu bölgeyi keşfediyorlar.

Biz de iki gece Ha Long Bay’da, bir gece Catba adasında, bir gece e Monkey adasında konaklamalı bir tur ayarlamıştık.

Sabah Hanoi’den yağmurla ayrıldık. Yol boyu yağmur, is, sis peşimizi bırakmadı. Yetmezmiş gibi tekne de kötüydü. Kaptan ile tayfalar tekneden de kötüydü. Herkesin zümrüt yeşili diye tanımladığı deniz gri, hava siyahtı. Teknelerden atılan çöpler her yerde hareketsiz duruyordu. Üstelik tekneler sintinelerini de buraya bırakmışlar. Deniz dalgalarla kendini temizleyemediğinden her şey ortadaydı. Maalesef kokuyordu! Vietnam burayı bu şekilde bırakırsa korkarım sonunda lağım çukuruna dönüşecek.

Turumuzda Surprise mağarası vardı. Bölgenin en büyük mağarasıymış. Gerçekten devasaydı. İki büyük holden oluşuyordu.

Adını bir Rus kozmonottan alan Tip Top, minik sevimli bir ada. 400 basamağı tırmandıktan sonra Ha Long Bay’ın en muhteşem manzarasını görüyorsunuz.

Değişik yerlerde kanoda kullandık. Sonuncusunda Sinan’ın dizi kilitlendi. Kanodan iskeleye çıkması biraz problemli oldu. O sırada nasıl olduysa bileğine bağladığı gopro denize düştü. Atlayıp alamadık. Çünkü suyun rengi siyah, çok derin, pisti. Zaten bir anda gözden kayboldu. Konunun özeti geleceğe miras bıraktık. Bir gün mutlaka birileri bulup “aaaaa ne kadar antika” diyecekler, eğer çalıştırabilirlerse bizim fotoğraflarımızı bulup bizleri merak edecekler. Her şeye de olumsuz bakmamak lazım!

CAT BA ISLAND

 

Sabah 10.30 gibi adaya çıktık. Araçla National Park’a gittik. Sıkı bir tırmanışla adanın en yüksek 225 m.lik Ngu Lam zirvesini yaptık. Dağ bayağı vahşi ormanlıktı. Sinan, önümüzde Ufuk’la konuşarak yürüyordu. Panik halinde “Dur!” dediğimizde durmasaydı, zehirli bir yılana basacaktı!

Adanın üç plajı var. Adları yok. Numaralandırmışlar. 3, 2,1 plajları. Kumsalları nefis. Hepsini beş yıldızlı oteller kapatmış. Hala da devam eden devasa otel inşaatları var. Denizi maalesef pis.

Ertesi sabah tur bizi erkenden aldı. Yüzen balıkçı köyünü gezdik. Yüzen platformlardaki evlerin kimisinde kedi, kimisinde köpek vardı. Yüzen market, yüzen bir benzin istasyonu bana en ilginç gelenler oldu. Bir sürü şekilli adalar, ıssız kumsallar gördük. Çok güzel bir kaç koyda kano yaptık. Gün batmak üzereyken Monkey Island’a ulaştık.

MONKEY ISLAND

Ada da iki plaj bulunuyor. Günlük gezi için gelenlerin plajında, kalabalık bir maymun ailesine rastladık. Günlükçülerden kalan veya verdikleri yiyecekleri mideye indiriyorlardı. Buradan adanın manzara noktasına zorlu bir tırmanış yaparak hem körfezin, hem de adanın fotoğraflarını çektik. Ada, volkanik kayalardan oluşmuş. Çok keskin, sivri, ayak parçalayan taşları vardı. Dikkatli olmak gerekiyor!

Monkey adası, Cat Ba adasının Lan Ha by tarafında . Bu bölgede Ha Long by gibi binlerce adacıktan oluşuyor. Tek farkı adacıklar arasından açık denize daha çabuk ulaşılıyor. O yüzden deniz temiz, pırıl pırıl.

Otelin olduğu plaj daha bakirdi. Oteli bu kadar güzel beklemiyordum.

Acilen gün batımını seyretmek, denize girmek için plaja indik. Muhteşem bir gün batımı seyrettik. Yemekler harikaydı.

Sabah 06.00’da cıvıl cıvıl kuş sesleri ile uyandık. Yemyeşil bitkiler, çiçekler, kuşlar; gerçekten egzotik ve muhteşem bir yerde olduğunuzu hissettiriyor. Keşke daha uzun kalsaydık! Siz giderseniz mutlaka en az iki gece kalın.

Vietnam gezimiz tamamlandı. Bize eşlik eden sevgili dostlarımız Ebru, Ufuk Kıvrak’a çok teşekkür ederiz.

Yetiştiremediğimiz iki bölge kaldı. Kısmet belli mi olur, belki bir gün gideriz. Artık başka yerlere yelken açmanın zamanı geldi. Bir sonraki yazımızda buluşmak üzere hoşgörü, mutluluk sizinle olsun.

Hayallerinize Dokunmanız Dileğiyle…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir