TUNA DELTASIN DA BİR KASABA “VİLKOVO”

Romanya ile Ukrayna’nın sınırlarını oluşturan Tuna Nehri’nin kıyısındaki Vilkovo kasabası Odesa’ya 225 km. uzaklıkta. Pek çok yerde “Ukrayna’nın Venedik’i” diye bahsedilmesi ilgimizi çekmişti. Biz de “Görelim yeni Venedik’i!” dedik. Gitmeden önce Odesa’da kalacağımız otellere Vilkovo’ya ulaşımı sorduk. Ancak bilgi gelmeyince Odesa’dan araştırıp, gitmek için bir yolunu bulmaya karar verdik. Eski S.S.C.B. ülkelerinin tamamında olduğu gibi Ukrayna’da da halk sadece Rusça ile kendi dillerini konuşuyorlar. Derdinizi anlatmanız korkunç zor oluyor. Bir kaç turizm firmasına Vilkovo’ya gitmek istediğimizi söyledik. Bizi anlamadıkları için başka turlar satmaya çalıştılar. Araç kiralayalım dedik, yollar çok bozuk olunca cesaret edemedik. Şehirlerarası otobüs firmalarının araçları çok eski, gidiş geliş saatleri de düzensiz olunca ondan da vazgeçtik. En son gittiğimiz tur firmasının İngilizce bilen elemanından öğrendik ki 1 ya da 2 gün konaklamalı Vilkovo turu varmış. Ancak talep olmadığı için sadece cumartesileri günübirlik tur yapıyorlarmış! “Hiç yoktan iyidir!” deyip, günübirlik Vilkovo turuna katıldık ve maceramız burada başladı.

UKRAYNA’NIN VENEDİK’İ

Odesa’da tur firmaları yolcularını şehrin merkezindeki gardan alıyormuş. Sabah erkenden gara gittik. Hem garın önü, hem içerideki bekleme salonu hınca hınç doluydu. Tren bekleyen yolcular sandık ama hafta sonu turlarına katılacak olanlarmış. Her gelen tur rehberi, grubunu alıp gitti. En sona biz kaldık. Toplam 14 kişiymişiz. Küçük bir transit araçla sabah 7:30 gibi hareket ettik. Yollar çok bozuktu. Hoplaya zıplaya Moldovya sınırından geçip üç saatte Vilkovo’ya ulaştık.

Tuna nehrine katılan diğer irili ufaklı nehir ve derelerin ana karayı parça pinçik böldüğü noktada yer alan Vilkovo’ya, ilk yerleşen Ruslar ile Zaporijjia Kazakları “Vilka” adını vermişler. Rusça “Çatal” anlamına geliyormuş. Yani Tuna nehrinin parçalandığı, çatal oluşturduğu yer demek istemişler. Yıllar içinde değişerek “Vilkovo” adını almış. Rehberimizin verdiği bu kısa bilgiden sonra küçük sevimli kasabada o önde biz arkada gezmeye başladık. Araç yolu için yeterli kara parçası olmayınca, kanalların üstünü örtüp kendilerine araç yolları yapmışlar. Maalesef bir kısmını da üstünü kapatarak sokak yapmışlar. Bazı yerlerde evler arasındaki küçük kanallara koydukları kalaslarla köprü oluşturmuşlar. Yani kalası istedikleri yere taşıyabiliyorlar, herhangi bir yere bağlı değil. Bazı yerlere de kanalın yanında kalaslardan basit yürüyüş yolları yapmışlar. Daha büyük kanallarda ise halk ulaşımı küçük kayıklarla sağlıyor. Evler genellikle tek katlı bahçeli. Oldukça sevimli. Bence buraya “Ukrayna’nın Venedik’i” demek fazla iddialı oluyor. Belki “Geleceğin Venedik’i” demek daha doğru olur.

Rehberimiz kasabada hemen hemen her yeri gezdirdi. “Central Market” dedikleri pazar çok güzeldi. Bizdeki organik pazarlara benziyordu. Daha çok kadın üreticiler vardı. Her üretici kendi yetiştirdiği ürünleri satıyordu. Sebze, meyve, kuru yiyecekler, balık hatta çiçek satılıyordu.

LİPOVANLAR

Kasabanın soğan kubbeli üç kilisesi oldukça şatafatlıydı. Rehberimiz gezdireceği kiliseye önden girip ziyaret etmek için izin aldı. Ondan sonra içeri girip, kapıdan baktık. Bizden biraz önce vaftiz töreni varmış. Maalesef töreni göremedik. Genç anne kucağındaki bebeğiyle evine dönüyordu.

Kilisenin kapı girişi mermer, içerisi mermer üstü halı kaplıydı. Görevli olduğunu sandığım yaşlı iki teyze içerisini süpürüyor, serdikleri halıları topluyordu. Vaiz kürsüsünün karşısında oturmak için sıralar ya da sandalyeler yoktu. Katolik Kiliselerdeki gibi altın varağın çok kullanıldığı kilise oldukça süslüydü. Fotoğraf çekilmesine izin verilmediği gibi, gruba da samimi davrandıklarını söyleyemeyeceğim. (Yinede bir kaç fotoğraf çekebildim.) Şöyle bir içeriyi gösterip tabiri caiz ise bizi kapı dışarı ettiler.

Rehberimizin anlattığına göre; Vilkovo’da yaşayan halkın dörtte üçünü Lipovanlar oluşturuyormuş. Ziyaret ettiğimiz Kilise’nin adı da kendilerine “Eski İnananlar” diye tanımlayan Lipovanların Kilisesi “Aziz Nicolas”mış. 1600’lü yıllarda Rus Ortadoks Kilisesi’nin din konusunda yaptığı yenilikleri kabul etmeyen Lipovanlar kendilerine “Eski İnanlar” diyerek Rus Ortadoks Kilisesinden ayrılmışlar. O yıllarda Rus Ortodoks Kilisesi Patriği Nikita yaptıkları yenilikleri kabul etmeyen bu halka, Çar’ın ve ordunun yardımıyla eziyet etmeye başlamış hatta bir rahibi canlı canlı yakmış. Bunun üzerine Lipovanlar göç etmek zorunda kalmışlar. Avrupa’ya yayılmışlar. Daha sonra Çariçe Büyük Katerina, Lipovanlara kimsenin kullanmadığı bu bataklık bölgesinde yaşamaları için izin verip, onları yerleşmeleri için teşvik etmiş. Böylece burada yaşamaya başlamışlar. Alkol ve sigara kullanmayan, sakallarını tıraş etmeyen, geleneksel kıyafetlerini giyen Lipovanlar, çocuklarına Slav dilini okuyup, yazmayı ve znamenny şarkılarını (Rus Ortodoks geleneksel şarkıları) öğretiyorlarmış. Vilkovo aynı zamanda Lipovanların Ukrayna’daki başkenti olarak kabul ediliyormuş!

TUNA NEHRİ

Bu ilginç bilgileri öğrendikten sonra Tuna deltasını gezmek için küçük iskelesinden tekneye bindik. Yemyeşil ağaçlar, otlarla çevrili nehirde ağır ağır ilerlemeye başladık. Nehir kenarında kuşlar uçuşuyor, cıvıl cıvıl ötüşüyorlardı. Pek çok kuş çeşidi vardı. Benim ilgimi çeken parlak renkleri ile “King Fisher”ler oldu. Bu arada öğlen olmuştu. Turumuz öğlen yemeğini de kapsıyordu. Nehir kenarında yeşillikler içindeki mola yerimize ulaştık. Kullandıkları eski balıkçılık malzemeleriyle süsledikleri bahçelerinin arkasında kuş gözlemek için kule yapmışlardı. Kuleden, Tuna’nın arka tarafta oluşturduğu yeşil bataklık hiç bitmeyecekmiş gibi uzanıyor, mavi gökyüzü ile birleşiyordu. Uzaklarda kuşlar uçuşuyordu. Efsane güzel bir görüntü oluşturmuşlardı.

 ÖĞLEN YEMEĞİ

Tertemiz nakışlı, kolalı, beyaz masa örtülerinin üzerine hazırladıkları porselen tabaklar bizi bekliyordu. 14 kişilik bir aile gibi hep birlikte uzun bir masaya yerleştik. İlk gelen balık çorbası oldu. Adı “Uha veya uho”. Yemeğin adını sorduğumuzda her kafadan bir ses çıktığı için bu kadar anlayabildik! Sekiz farklı balıktan hazırladıklarını söylediler. Balıkları haşlayıp suyunu taslara koymuşlar. Balık yağı kapsüllerinin çorba hali. Kaşık kullanmıyor, kafanıza dikip içiyorsunuz. Benim için içimi çok ağırdı. Eminim çok sağlıklı ancak alışık olmayanlar için içilmesi biraz zor gelebilir. İkinci yemeğimiz, fırınlanmış balık oldu. Salata ve ev yapımı ekmekleri çok lezzetliydi. Gittiğimizde sofrada cam sürahilerin içinde kırmızı şarap vardı. Rehberimiz bölgeye özgü “Novak” cinsi üzümden ev yapımı olduğunu söyledi. Bana, alkol oranı düşük, biraz daha şekerli gibi gelen Novak Şarabı oldukça lezzetliydi. Yemekten sonra masaya kocaman bir semaver bıraktılar. Hazmı kolaylaştırmak için yeşil çay yapmışlar. Yanına bal koymuşlar. Tercihe göre bardağınıza şeker yerine bal koyuyorsunuz.

TUNA DELTASI

 

Yemekten sonra Tuna deltasındaki tekne gezimize devam ettik. Tuna’nın Karadenizle birleştiği yerde nehir çok büyük bir havuz oluşturmuş. Dalgasız bir iç deniz gibi. Yüzlerce beyaz kuş suyun üzerinde yüzüyordu. Benim tanıdıklarım pelikanlar, kazlar, kuğular oldu. Burada karaya çıktık. Tuna nehri kaynağından değil de denize döküldüğü yerden uzunluğu ölçülen Avrupa’daki tek nehirmiş. O yüzden Tuna Nehri’nin denize döküldüğü noktaya “Sıfır Noktası” diyorlar. Kumsalda da kocaman bir “0 noktası” yazısı var. Bizim şaşkın bakışlarımız altında tur arkadaşlarımız heyecanla gidip sıfırın içinden geçip, fotoğraflar çektirmeye başladılar. Biz böyle şaşkın şaşkın bakınca rehberimiz “Sıfır her şeyin başlangıcı olduğu için “0” sembolünün içinden geçip dilek tutarsanız, dileğiniz gerçek olur.” dedi. Biz de aynı heyecanla sıfırın içinden geçip dilekte bulunduk. Sizce ne dilekte bulunmuş olabiliriz? Küçük bir ipucu vereyim. Dileğimiz hepimiz için!

“0” noktasından sonra dönüşe geçtiğimizde nehrin deniz kıyısındaki farklı bir yerinde de beyaz kuyruklu kartalları gördük. O kadar çoklardı ki! Şaşkınlıkla seyrettik. Uzun bir tekne yolculuğundan sonra Vilkovo’ya geri döndük.

Farklı bir yer, farklı insanlar, farklı tatlar tatmanın mutluluğu yüreğimizde yerini aldı Vilkovo. Tuna Deltası, “0” noktası, el değmemiş yapısı, doğal güzellikleri ile keşfedilmeyi bekliyor.

Hayallerinize Dokunmanız Dileğiyle…

Not: Okumaktan yorulan dostlar için bol görselli videomuz Youtube kanalımız da yayında.

Keyifli seyirler dileriz!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir