Bolivya Gezi Günlükleri 2 (La Paz-1)

Bolivya’da hayallerimize dokunmaya devam ediyoruz. Copacabana gezimizden sonra La Paz’a gece yorgun gelmiştik. Yine de sabah erkenden kalktık. Yeni bir yerde olmanın heyecanı ile kahvaltımızı yapıp, “Merhaba La Paz” dedik. Gezmeye başlamadan önce de kısaca buraların tarihine ve sosyo-kültürel yapısına bir göz atalım istedik.

TARİHİ

1538 yılından itibaren sömürgeleştirilen Bolivya’ya İspanyollar Yukarı Peru adını vermişler.

La Paz; 1548 yılında Alanso de Mendoza tarafından mevcut yerleşim yerinin üzerine “Senora de La Paz” yani “Barışın kutsanmış Meryem Anası” adı ile kurulmuş.

1825 yılında kumandan Simon Bolivar’ın önderliğinde İspanyollara karşı yaptıkları bağımsızlık savaşını kazanmalarından sonra ülke “Bolivya” yani “Bolivar’ın ülkesi”; şehir de “La Paz de Ayacucho” yani “Ayacucho Barışı” adını almış. Halen şehrin adı kısaca “La Paz” yani “Barış” olarak kullanılıyor.

Bolivar’ın ülkesi birbirinden farklı 37 etnik gruptan oluşuyor. Zaten resmi adı da “Bolivya Çokuluslu Devleti”. Bu yüzden iki tane resmi bayrağı ve 37 resmi dili var.

Bolivya’nın resmi başkenti Sucre, idari başkenti La Paz. Bakanlar kurulu burada bulunuyor.

Bolivya’nın etnik yapısı da çok ilginç. Halkın %20’sini yerliler, %5’ni beyazlar, %68’ini ise mestizolar yani beyaz ve yerlilerin evliliklerinden olan melezler oluşturuyor.

Dağlar arasında kurulmuş olan şehrin yükseltisi 3.500 m., dünyadaki en yüksek başkent. Yüksekliğe alışmadan dik yokuşlu sokaklarında gezmek çok zor. O yüzden ya buraya gelmeden önce 2.000 m. ve üzerinde bulunan başka bir yerde bir kaç gece kalacaksınız ya da La Paz’da yüksekliğe alışmak için ekstra bir kaç gün geçireceksiniz. Yüksekliği hafife almayın. Özellikle kronik rahatsızlığı olanlar için ölümle sonuçlanabilir! Biz şanslıydık. Yüksek rakımlı yerlerden geldiğimiz için sıkıntı çekmedik.

KADINLAR

Bolivya’lı kadınların giysileri de çok renkli. Kraliçe Victorya döneminde moda olduğu gibi elbiselerinin altına kat kat iç etek giyiyorlar. Üstlerine aldıkları pançoların desenleri, renkleri kişinin sosyal statüsünü anlatıyormuş. Kullandıkları melon şapkaların ise ayrı bir hikayesi varmış. 19. yy başlarında İngiliz Demiryolları işçileri için İtalya’dan getirilen şapkalar işçilere küçük gelmiş. Firma, “Duydun mu? Avrupa’da kadınlar melon şapka giyiyomuş”, “çok modaymış” dedikodusunu yayıp bir Ali Cengiz oyunu ile elinde kalan şapkaları Bolivyalı kadınlara satmış. O gündür bu gündür kültürel bir alışkanlık olarak kullanılan şapkaları, özellikle Aymara ve Quechua yerli kadınları severek kullanıyormuş. Şapkaların ayrıca bir de dili varmış. Kullanan kişinin kafasının tam ortasında dik duran şapka kadının evli olduğunu, yana yatık duransa bekar ya da dul yani evlenmeyi düşündüğünü ifade ediyormuş.

Copacabana’da yerel giysili kadınlar görmüştük fakat şapkaları tam tepelerindeydi. Kalabalık şehirde şapkası eğik birine rastlayacak mıyız diye merakla şehir merkezine doğru yürümeye başladık.

ŞEHRİ GEZİYORUZ

İlk olarak Basilica de San Francisco’nun bulunduğu Plaza San Francisco’ya ulaştık. Vardığımızda yol boyunca merakla baktığımız renkli giysili ablaların meydanı bastığını bir şeyleri daha doğrusu hükümeti protesto ettiklerini gördük. Dikkatimizi çeken protestocu kadınların büyük kısmının geniş kenarlı kumaş ya da hasır yeni dönem şapkalardan takmaları oldu. Bir de şapkalarının altındaki iki yandan örgülü saç uçlarından ponponlar sallanıyordu. Meydan rengarenk ve çok güzeldi. Tam fotoğraflıktı. Fakat Bolivyada yerli kadınlar fotoğraf çektirdiklerinde ruhlarının makineye hapsolacağına inanıyorlar. Bu nedenle fotoğraf çektirmeye çok tepkili olduklarını bildiğimizden onları rahatsız etmemek için sadece bir kaç genel fotoğraf aldık. Malesef şapkasını yan takarak evlenmeyi düşünen kimseye rastlamadık.

BASİLİCA DE SAN FRANCİSCO

Neyse biz meydana adını veren Basilica de San Francisco’ya dönelim. Şehrin en eski dini yapısı. 1548’de Alonso de Mendoza tarafından yapımına başlanmış. 1608 yılında kar fırtınasında yıkılmış. Tekrar inşa edilmiş. Fakat sert hava koşullarından sürekli etkilenmiş. Neo klasik ve barok tarzı olan taş yapının en son 2005 yılında tadilatı tamamlanmış. Dış cephesine oyulan mitolojik yaratıklar ve hayvan motifleri ilginç. İçi ise daha sade. Burada da İsa ikonu koyu tenli.

Ayrıca İspanyollara karşı bağımsızlık mücadelesi için savaşan ve 1809 yılında asılan vatansever Pedro Domingo Murillo’nun mezarı da burada bulunuyor.

MERCADO DE LA BRUJAS

Haydi görüp görebileceğiniz en ilginç çarşıya “Mercado de la Brujas”, “Wıtches Market” yani “Cadılar Pazarı”na gidiyoruz. Buraya eski Aymara dini ve kültürünün devamı diyebiliriz. Pazara ulaşım çok rahat San Francisco Meydanının hemen yanındaki Calle Sagarnaga’dan yürüyorsunuz. Aslında Sagarnaga, Linares caddeleri ve Jimenez yürüyüş yolunda rengarenk hediyelik eşya dükkanları var. Fakat büyü dükkanlarını hemen sattıkları malzemelerden anlıyorsunuz. İrili, ufaklı heykeller, renkli taşlar, iplikler, kurutulmuş çiçek ve otlar, rengarenk iksir şişeleri, büyü kitapları….daha neler neler. Bence en korkunç büyü malzemesi kurutulmuş lama fetüsleriydi. Lamalar çok sık düşük ve ölü doğum yaptıkları için de her dükkanın önünde onlarca kurutulmuş fetüs görüyorsunuz. Bunların eve bereket, bolluk getirdiğine inanılıyormuş. Bilhassa lama fetüsü bina ve ev inşaatları sırasında temeline konuluyor, evlenen çiftler içinse şamanlar lama fetüsünü yakıyormuş. Gitmeden önce yaptığım incelemede büyük bina yapımlarında insan bile kurban ettiklerini, bu iş için de şehirde oldukça bol bulunan evsizleri kullandıklarını okumuştum. Bunun ne kadar doğru olduğunu bilmiyorum. Sonuç olarak İnkalar insan kurban ediyorlardı ama bu bilgi şehir efsanesi de olabilir.

Dükkanlarda ya da küçük tezgahlarda şamanlar ve cadılar müşterileriyle konuşarak onların ihtiyaçlarına göre ya mevcut bir iksiri ya da yeni yapılan bir iksiri veya yapmaları gereken ritüelleri anlatıyor onlara gerekli malzemeleri veriyor, talep ederlerse fallarına bile bakıyorlar. Bu arada şaman ve cadıları kızdırmamak gerek, Mazaallah sonsuza kadar lanetlenmeniz an meselesi. O yüzden ne olur ne olmaz diye kimseyi rahatsız etmeden fotoğrafları çok dikkatli çektik.

PLAZA MURİLLO

Şehrin en önemli meydanına Pedro Domingo Murillo anısına Plaza Murillo adı verilmiş. Meydanın etrafında Catedral Metropolitana ve Palacio de Gobierno bulunuyor.

CATEDRAL METROPOLİTANA

Neo klasik, barok taş katedral adından da anlaşılacağı üzere büyük. Dış cephesi Basilica de San Francisco gibi süslü diil. İçi de, dışı da sade. Pencerelerdeki vitrayları içeriye güzel bir renk veriyor. Bizim gittiğimizde hava yağmurlu olduğundan hem içerisi karanlıktı, hem de vitrayların renklerinin güzelliğini pek göremedik. Fakat katedralin dışında kalabalık bir grup vardı. Ellerinde bardaklarla bişeyler içiyor, pişi tarzı bişeyler yiyorlardı. Bizim harika İspanyolcamız ve onların harika İngilizcelerinden anladığımız kadarıyla vefat etmiş bir yakınları için dua ve hayır yapıyorlarmış. Bize de ikram ettiler. İkramı geri çevirmek ayıp olacağından baş sağlığı dileyip verdiklerini aldık. İçtiğimiz şeyin ne olduğunu anlamasak da, yediğimiz yağda kızartılmış mayalı hamurdu.

Katedralin hemen yanında eski başkanlardan Andres de Santa Cruz’un mezarı var. Kapısının önünde askerler nöbet tutuyor.

PALACİO DE GOBİERNO

Meydanın diğer kenarında ise Palacio de Gobierno yani Hükümet Sarayı’na halk “Palacio Quemado” yani “Yanık Saray” diyormuş. Niye mi? İç karışıklıklar ve çalkantılar ülkesi Bolivya’da olay şöyle gerçekleşmiş: 1875 yılında Bolivya Başkanı Tomas Frias Ametller hükümetine karşı ayaklanan devrimciler saraya saldırmış ve yakmışlar. Yangında ağır hasar gören bina bu olaydan sonra Yanık Saray olarak anılır olmuş.

Hükümet sarayında yaşanan anlatmak istediğim bir olay daha var. 21 temmuz 1946’da askeri yönetim döneminin başkanı Gualberto Villarroel’e karşı çıkan isyanda halk yine sarayı basmış. Başkanı öldürüp cesedini pencereden atmış, bununla da kalmayıp başkanın cesedini meydandaki elektrik direğine asmışlar.

Meydana gittiğimizde yerel kıyafetli kadınlar ve erkekler yine hükümete karşı bişeyleri protesto ediyorlardı. Hatta kameramanlar, spikerler, haber ekipleri de oradaydı. Anlayabildiğimiz kadarıyla ya üst düzey birisi açıklama yapacak ya da Başkan konuşacaktı. Fakat sonra ne oldu ise çekim bitti. Protestocular olaysız dağıldılar. Yani halk çok heyecanlı sürekli itiraz halinde. Protestocular gidince meydan güvercinlere kaldı. Bizim gibi onlar da güvercinleri çok seviyor ve besliyorlar.

MUSEO DE ETNOGRAFİA Y FOLKLORE

Başta bahsettiğim gibi Bolivya 37 etnik gruptan oluşuyor. Museo de Etnografia y Folklore’de bu etnik grupların giysileri, yaşamları günümüze kalan etnografik eserleri sergileniyor. Ayrıca altın, gümüş takı, eşya, pişmiş toprak kaplar gördüğümüz eserler arasında. Şamanların törenlerde kullandıkları kıyafetler, şapkalar, maskeler ise inanılmaz ilginç. Aslında müzenin bulunduğu bina da, kolonyal yapısı ile çok güzel ve içerisinde sergilenen eserler kadar özel. Çok uluslu Bolivya Halkını en güzel anlatan müze olması nedeniyle biz de ziyaret ettik. Saat 12:00 ile 15:00 arası kapalı olan müzeye 11:30 gibi gidince görevliler kapanacağını öğleden sonra gelmemizi önerdiler biz de dedikleri gibi yapıp saat 15:00 de gittik. O yüzden siz de gidecek olursanız mutlaka müzenin çalışma saatlerini kontrol edin.

Şimdilik hoşça kalın,

Gülçin Soytutan / Hayallerime Dokunmak, Youtube kanalımıza abone olmayı unutmayın!

Hayallerinize dokunmanız dileğiyle

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir