Bolivya Gezi Günlükleri 1 (Copacabana – Isla del Sol)

PERU – BOLİVYA SINIRI

Gezimize Güney Amerika’da devam ediyoruz. Peru’da hayallerimize dokunmuştuk sırada Bolivya hayallerimiz vardı. Ulaşımımızı sağlayan firmamız Peru Hop tam zamanında Peru, Bolivya sınırına geldi. Kalabalık bir grup olduğumuz halde hızlıca pasaportlarımızı damgaladılar, eşyalara x-ray cihazından bakıp, gümrük işlemlerimizi bitirdiler.

Peru’dan geldiğimiz araç yeni, temiz pırıl pırıl bir otobüstü. Ülke değiştirince rehberimiz ile birlikte araçta değişti. Yeni aracımız temiz fakat eskilikten dökülüyordu. Boyası yıpranmış, camları açılıp kapanmıyor, klimasız, amortisörleri gitmiş, koltuklar kırık, “artık beni bırakın ne olur” diye yalvaran bir araçtı. Yapılacak bir şey yoktu. Son düzlüğe gelmiştik. La Paz’a kadar sabretmemiz gerekiyordu.

COPACABANA

Tangır tungur düştük yola. Hemen hemen her yer stabilize yoldu. Asfalta çok az yerde rastladık. La Paz’a gitmeden önce Copacabana’ya uğrayacaktık. Otobüsümüz canhıraş yoluna devam ediyordu. Saat 11:00 gibi ıhlaya tıhlaya Copacabana’ya ulaştık.

Titikaka gölü kenarında bulunan Copacabana, Puno gibi büyük bir şehir değil. Bolivya’nın balıkçı kasabası. Fakat göl kıyısında oluşu ve tarihi ile artık turistik kasabası olmuş.

Rehberimiz saat 13:00’de Isla del Sol’a gitmek için sahil kıyısında ki buluşma yerimizi gösterdi. Sonra şehri gezmek için dağıldık. Aracımız bizi sahilde bırakmıştı. Hedefimiz kentin simgesi olan Copacabana Katedrali oldu. Hosteller, restoranlar, hediyelik eşya dükkanları, seyyar satıcıların yoğunlukta olduğu caddeden yukarıya doğru tırmanınca zaten mağribi tarzı, heybetli yapısı ile kendini gösterdi.

SÜSLÜ ARABALARIN SIRRI

Günlerden pazardı. Katedralin etrafında, gelin arabası gibi çiçeklerle süslenmiş araçlar vardı. Kesin içerde nikah var diye koşarak içeri daldık. Kimseler yoktu! Sadece dua edenler vardı. Hızlıca içerisini, dışarısını araştırdık ama ne bir tören, ne de gelin vardı. Tekrar bahçe dışına çıktık baktık. Evet çiçeklerle süslü bir sürü araç park etmiş ya da hareket halindeydi.

Daha sonra Isla del Sol’e giderken rehberimize araçların neden süslendiğini sorduk. Meğer yeni araba alanlar Pazar günleri süslü arabalarıyla gelip arabalarını rahiplere kutsatıyorlarmış. Onun içinmiş! Yeni evlenenler de geliyormuş ama onlara rastlayamadık!

Bizi meraklı gören rehber birkaç ilginç bilgi daha verdi. Burda Pazar ayinlerinde bira ikram ediliyormuş. Bardağın dibindeki son lokma da Toprak Anaya ikram için toprağa dökülüyormuş.

Tabi biz bunları bilmediğimiz için Katedrali kös kös gezdik.

BASİLİCA VİRGEN DE COPACABANA

Katedral 1619 yılında eski bir İnka kutsal alanı üzerine inşa edilmiş, Bolivya’nın en eski katedrali olarak tanınıyor.İçerde fotoğraf çekmek yasak olduğundan sadece birkaç tane çekebildik. İçi sade gibi görünüyordu. Oysa mihrap ahşap üzerine altın kaplamaydı çok şatafatlıydı. Katedralin ilk Meryem Ana ikonunu İnka İmparatoru Huayna Copac’ın yeğeni Francisco Tito Yupanqui bir kaktüs gövdesinden yapmış. Gördüğümüz Yupanqui’nin yaptığı mıydı bilmiyorum ama iyileştirme gücü olduğuna inanılan Meryem ikonuna altın varaklı İnka prensesi kıyafeti giydirmişlerdi. Bu ikonun bulunduğu ikonastasisse gümüş varakla süslenmiş tüm haşmetiyle karşımızda duruyordu. Diğer katedral ve kiliselerden farkıysa burda bulunan Meryem Ana ikonunun esmer tenli oluşuydu. Güney Amerika’da bulunduğumuz süre içerisinde ziyaret ettiğimiz katedral ve kiliselerinin bir çoğunda Avrupa’nın aksine bu esmer tenli Meryem Ana ikonuyla karşılaştık.

Çıkarken Katedralin kapısı dikkatimizi çekti. Çok ilginçti. Bana Rönesansı başlattığı kabul edilen Floransa Duomosunun vaftizhanesinde bulunan “Cennetin kapısı” diye de adlandırılan kuzey kapısını hatırlattı. İtalyan sanatçı Lorenzo Ghiberti tarafından 27 yılda yapılan vaftizhane kapısı İncilde geçen (aslında Kuran da da anlatılan) adem ile havva, nuh tufanı gibi 10 önemli olayı anlatıyordu. 2 kapı arasındaki fark vaftizhanenin kapısının döküm oluşu, konularının incilden alınması; buradaki kapının ise ahşap, konularınınsa yaşadıkları tarihi olaylardan alınmış olmasıydı. Oymalardan bir tanesi de 1580 tarihli Meryem ana heykelini yapan “Yupanqui’nin rüyası”ydı.

Katedralin bahçesinin dışında çok fazla seyyar satıcı vardı. Ben onları hediyelik eşya satıyor sanıyordum. Aslında satılanlar insanların dilekleri için oluşturulmuş minik objelermiş. Mesela evlenmek isteyenler, minik bir evin önünde gelin ve damat ya da paraya kavuşup ev almayı isteyen biri duvarlarında para resmi olan ev maketi gibi objeleri satın alıyor, bunları Katedralin içindeki Meryem Ana ikonuna sunuyormuş. Ayrıca büyü malzemesi de satılıyormuş. Bunları da sonra öğrendik. Keşke rehber otobüste anlatsaydı! Daha dikkatli bakardık.

Katedral turumuzu bitirdikten sonra tekrar sahile doğru yürüdük. Yolumuzun üzerinde çok fazla patlamış mısır satıcısı vardı. Bu mısırlar bizim patlamış mısırlar gibi değildi, bizimkilerin nerdeyse 10 katı büyüklüğünde, kocaman kocamanlardı. Çok merak ettik. Küçük bir poşet aldık. Aman Allah’ım hafif şekerlendirmişler, çok taze, inanılmaz lezzetliydi. Daha sonra La Paz’da da aldık ama aynı tazeliği, lezzeti bulamadık. Yolunuz düşerse otobüs terminalinin önündeki satıcılardan mutlaka patlamış mısır alıp, deneyin. Hiç pişman olmazsınız!

Sahile ulaştığımızda yerli halk piknik yapıyor, turistler etrafta dolaşıyordu. Kıyıda, minik iskelelerde pek çok deniz bisikleti, tekne kiralama yeri vardı.

ISLA DEL SOL

İstikametimiz “Isla del Sol” yani İnka halkının türeyiş efsanesinin yer aldığı “Güneş Adası”ydı.

Biraz sonra grubumuz toparlandı. Küçük teknemiz, Peru Hop ile birlikte geldiğimiz 15 kişilik grubumuzu aldıktan sonra iskeleden ayrıldı. Titikaka gölü üzerindeki yolculuğuna başladı. Teknenin üst kısmı havadar ve güzeldi. Bizde giderken üst kısmı, dönüşte hava soğuyunca iç kısmı kullandık.

Rehberimiz ada hakkında çeşitli bilgiler verdi. Efsaneye göre Güneş Tanrısı İnti (İnkaların ilk kralı) bu adada doğmuş. İnti, oğlu Manco Capac ile kızı Mama Ocllo’u (aynı zamanda Manco Capac’ın karısı ve kardeşi) adadaki puma kafası şeklindeki kayanın üzerine bırakmış. İşte İnka halkının soyu Tanrı İnti’nin çocuklarından geliyormuş. Bu arada Manco Capac ile Mama Ocllo İnkaların Adem ile Havva’sı oluyormuş.

Güneş Adasının hemen yanında birde “Isla del Luna” yani “Ay Adası” vardı. Yine efsaneye göre Güneş Tanrısı İnti, Ay’a bu adadan doğması için emir vermiş.

Göl üzerindeki yolculuğumuz bir saat sürdü. Manzaramız çok büyüleyiciydi. Hava güneşli olduğu halde, 3.800 m. yükseklikte bulunduğumuzdan soğuktu. Hayran hayran seyrederek Güneş Adasına ulaştık.

İptidai iskelede bir tekne vardı. Bikinili genç kızlar göle girmişler, kurulanıyorlardı. Bizim üstümüzde kırk kat kıyafet dik patikadan tırmanmaya başladık.

PİLKO KAİNA

Karşımıza ilk çıkan Pilko Kaina yani İnka Güneş tapınağı oldu. Klasik bir inka yapısı, oldukça küçük. Günümüze gelmek için çok direnmiş! Binanın büyük kısmı çökmüş. Kalan odacıklarına istediğiniz gibi girip çıkıyorsunuz. Maalesef koruma altına alınmamış, alındıysa bile yazı üzerinde kalmış.

Kısa bir moladan sonra adanın karşısında bulunan Isla del Luna (Ay Adası) ile Titicaca gölü manzarası eşliğinde tırmanmaya devam ettik. Gelirken teknede ki esinti bizi üşütmüştü, güneş altında yürümeye başlayınca havanın gerçekte ne kadar sıcak olduğunu anladık. Gitmeden dersimize çalışmış mutlaka su almamız konusunda uyarıları okumuştuk o yüzden yanımıza bol su almıştık. Bu vesile ile bende sizi uyarayım. Yolunuz düşer de giderseniz yanınıza su almayı unutmayın! Bizde suyumuzu içip, etrafı seyrederek Yumani’ye ulaştık.

YUMANİ

 

Yumani Isla del Sol’da bulunan üç köyün en büyüğü. Falezlere kurulmuş köye 208 basamaktan oluşan dik İnka merdivenlerinden aşağı indik. Merdivenlerin ortasında İnkalardan kalan bir çeşmeden hala su akıyordu. Yol arkadaşlarımızla birlikte elimizi yüzümüzü yıkayıp su içtik. Merdivenlerin kenarlarını çiçek ve bodur bitkilerle süslemişler buralardan da sular akıyordu. Bize göre merdivenlerin sonunda (eğer adaya tekne ile gelmişseniz merdivenlerin başında) Manco Capac ile karısı Mama Ocllo’nun heykelleri ve kutsal su kültü için su tapınağını göreceksiniz. Biz tepeden rahat rahat inerken yeni gelen turistler hoflaya poflaya tepeye tırmanmaya çalışıyor, eşyalarını eşek taksiler taşıyordu. Unutmadan söyleyeyim ada da motorlu taşıt kullanılması yasak olduğundan ulaşım için ya yürünüyor yada eşek taksi kiralanıyor!

Zamanımız dolmuştu teknemiz bizi bekliyordu. Onlara gıpta ile baktık. Bu güzel adanın görülmesi gereken pek çok arkeolojik alanını ve ünlü gün batımını göremeden geri dönüyorduk. Kah bir gece kalabilseydik diye homurdanıp, kah yine de orada bulunmanın mutluluğu ile etrafımızı seyrederek Copacabana’ya geri döndük.

LA PAZ YOLUNDA

Peru Hop firmasının otobüsü bizi bekliyordu. Gezi günlüğümüze Copacabana ve Isla del Sol adalarını eklemiştik istikamet La Paz’dı ve hala uzun bir yolculuğumuz vardı. Otobüsümüz stabilize yolun tozunu dumana katarak ilerlemeye başladığında, harika gün batımı bir önümüzde, bir yanımızda bize eşlik etti.

SAN PEDRO DE TİQUİNA

Hava iyice karardığında San Pedro de Tiquina’ya ulaştık. Burada ki dar kanal yarımadanın Bolivya topraklarına en yakın noktası. Eğer yarım adayı dolanıp La Paz’a gitmek isterseniz hem yol uzuyor, hem de tekrar Peru topraklarına girip çıkmanız gerekiyor. Bu nedenle Bolivyalılar buradan teknelerle karşıya geçiyorlar. Gölün üzerinde insan yada araç taşıyan tekneler dolar dolmaz hareket ediyor. Vızır vızır gidip, geliyorlar.

Rehberimiz topluca biletlerimizi aldı. Sırayla iskeleden tekneye bindik. Yani tekne demek biraz lüks olacak mülteci botu daha iyi tanımlayacak. Teknede sadece oturmak için sıralar vardı. İçerde ışık yoktu. Karanlıkta yan yana sebilhane bardakları gibi dizildik. Şansımıza rüzgar sert esiyordu yada biz ters taraftaydık. Allahtan mesafe çok kısaydı. Çalkalana çalkalana kazasız belasız karşı kıyıya ulaştık. Arkamızdan açık platformun üzerine bağlanmış olan otobüsümüzü başka bir tekne getirdi. Tekrar otobüsümüze binip yola çıktık.

İstikamet La Paz olunca yollarda biraz düzeldi. Daha asfaltımsı oldu. Günün yorgunluğu ile uyuya kalmışız. Gözümüzü açtığımızda saat 22.00 olmuştu. Yoğun geçen günün sonunda La Paz garına gelmiştik. Hostelimize en yakın noktada bizi indirdiler. Nerdeyse hiç düz yolu olmayan şehirde ya dik inmeniz ya da dik çıkmanız gerekiyordu. Şansımıza tırmanış çıktı. Eşyalarımızla birlikte hoflaya puflaya hostelimize ulaştık.

Şimdilik hoşça kalın.

Gülçin Soytutan / Hayallerime Dokunmak, Yuotube kanalımıza abone olmayı unutmayın.

Hayallerinize dokunmanız dileğiyle……

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir