Bolivya Gezi Günlükleri 5 (Salar de Uyuni)

Bolivya’da Salar de Uyuni yani Uyuni Tuz Gölü’nde hayal bile edemediğimiz hayallerimize dokunmaya devam ediyoruz. Geçen videomuzda Uyuni Kasabası’ndan ayrılmış Tuz Gölü’ne doğru yola çıkmıştık.

Uyuni’ye 22 km. uzaklıkta bulunan Colchani Köyü, Uyuni Tuz Gölü’nün başlangıç noktası olarak kabul ediliyor ve bizimde ilk durağımız oldu. Etrafı seyrederken aracımız ne ara ana yoldan çıkıp Colchani Köyü’ne ulaştı hiç anlamadık.

Colchani Köyü

Rehberimiz Hugo, Colchani’de Bolivya’nın en büyük tuz işleme kooperatifi bulunduğunu, eskiden çıkartılan tuzların çevredeki diğer kasabalara lamalarla götürülüp ihtiyaçları olan mallarla takas edildiğini söyledi.

Hem küçük köyü ziyaret etmek, hem de öğlen yemeği yemek için burada kısa bir mola verdik. İlk önce kooperatifin tanıtım yerinde tuzun nasıl işlediğini anlatıp, tuzdan neler yaptıklarını gösterdiler. Sonra bizi tuzdan masa ve sandalyeleri olan bir salona götürdüler. Bizim gibi başka turlar da gelmiş herkes kendi masasına oturmuştu. Her rehber, kendi grubuna ayrı ayrı yemek servisi yapıyordu. Aslında oturduğumuz yer bir lokanta değil sadece masa ve sandalyesi olan kapalı bir piknik alanı gibiydi. Hugo da yanında getirdiği tabak, çatal, masa örtüsü ve kumanya ile mükemmel bir sofra hazırladı. Haşlanmış et, fırınlanmış patates ve sebzeler çok lezzetliydi. Yemek sonrası hediyelik eşya satılan, köyün tek sokağını ve tuz otelini ziyaret edip resmi olarak Uyuni Tuz Gölü gezimize başladık.

Salar de Uyuni

Göz alabildiğince beyazlık içinde aracımız ilerledi. Yol yok. Sonsuz beyazlıkta araçlar nereden, nasıl gidiyor anlaşılmıyor. Yalnız olsak yolu bulmamıza imkan ve ihtimal yok. Zeminde lastik izleri var, fakat yol nereye gidiyor Allah bilir.

Ağzımız beş karış açık hayran hayran etrafı seyrederken Hugo bize tuz gölünün oluşumu ile ilgili bir kaç tane efsane olduğunu söyledi ve bunlardan bir tanesini anlattı. Aymara yerlilerine göre bir zamanlar Uyuni Bölgesi’nde devler yaşıyormuş. Bunlardan Tunupa ile Kusku evliymiş. Fakat bir gün Kusku karısını terk etmiş. Kalbi kırılan Tunupa, o kadar çok üzülüp ağlamış ki gözyaşları sel olup akmış. Dağ Tanrıçası zavallıcığın haline çok üzülmüş ve acılarını dindirmek için bütün devleri dağa çevirmiş. Tunupa’nın göz yaşları da dağların arasından akıp Salar Tuz Gölü’nü oluşturmuş. Hugo efsaneyi bitirdikten sonra “Geldik.” deyip arabayı durdu.

Salar De Ojos

Gölün üzerindeki tuz tabakasının birkaç metre olduğunu fakat bulunduğumuz noktada tabakanın incelerek kaybolduğunu, bu içi su dolu deliklere “Salar de Ojos” yani “Tuz Gözü” dediklerini öğrendik. Bu şaşırtıcı yerde ceviz kadar minik gözler olduğu gibi havuz kadar büyük gözler de vardı. Hatta bazı yerlerde su adeta kaynıyordu. Hugo yine “İşte, Tunupa’nın gözyaşları, hala ağlıyor.” dedi.

İlginç bir bilgi, Uyuni Tuz Gölü, Titikaka Gölü’nün yer altından gelen suyuyla besleniyormuş. Arada 500 km. fark olsa da su önce Titikaka’dan Poopo Gölü’ne, buradan da Uyuni Tuz Gölü’ne akıyormuş.

Bulunduğumuz yerde Tunupa’nın gözyaşları kadar ilginç bir şey daha dikkatimizi çekti. Beyaz tuz kristalleri zeminde çoğunlukla bal peteği gibi altıgen şekiller oluşturmuştu. Düşünebiliyor musunuz? Göz alabildiğine uzanan bal petekleri! Bence Aymaralar yanılmış bölgede dev insanlar değil dev arılar yaşıyormuş.

Gün bitmeden görülecek çok yer vardı. Boş ıssız arazide yola devam ettik. Aslında çok ıssız sayılmaz çünkü tur araçları her ne kadar birbirinden çok uzakta seyahat etse de onları mini oyuncak arabalar şeklinde görüyorduk. Rehberler de birbirlerini kolluyorlardı. En ufak bir aksilikte hemen birbirlerinin yardımına koşuyorlardı. Bunu 2. gün daha iyi gözlemledik. İlerdeki araçlardan birinde sıkıntı olduğunu fark edince diğer tur ekipleriyle aracın yanına gittik. Rehberler, Hugo’yla birlikte 5 dk. içinde patlayan lastiği değiştirdiler. Bu ıssızlığın içinde yalnız olmadığımızı güvende olduğumuzu daha net anladık.

Tuz Otel Playa Blanca

Salar de Uyuni 2014’ten itibaren 5 yıl boyunca Dakar Rallisi’nin etaplarından biri olmuş. Bir sonraki durağımız da ralli kontrol noktalarından biri olan Tuz Otel Playa Blanca oldu. Beyaz sonsuzluğun içinde eldeki tek madde olan tuz kalıplarından inşa edilmiş. Tek katlı binanın önünde yine tuzdan yapılmış Dakar Rallisi anıtı bulunuyordu. Tuz otelin içini de gezdik. Tuzdan yapılmış heykelleri, masaları, sandalyeleri herhangi bir ücret ödemeden gördük.

Isla De Banderas

Otelin biraz ilerisinde bütün ülke bayraklarının bulunduğu Isla de Banderas vardı. Gelen tüm turistler kendi bayrakları ile fotoğraf çektiriyorlardı. Biz de bayrağımızı bulup fotoğraf çektirdik. İnternette okuduğum bir yazıda bayrağımızın çok yıpranmış olduğunu, fakat yanlarında bayrak olmadığı için değiştiremediklerini yazmışlardı. Biz de yanımıza değiştirmek üzere bayrak almıştık ama bizden önce gidenler değiştirmişler. O yüzden yepyeni bir bayrakla karşılaştık. Değiştiren arkadaşların ellerine sağlık. Sizin de aklınızda bulunsun giderseniz her ihtimale karşı yanınızda bayrak bulundurun.

Hayal mi, Gerçek mi?

Gezimizi tamamladıktan sonra Uyuni Tuz Gölü’nün en heyecan verici, gerçeklik algısını kaybettiren yerine geldik. İşte burası çok eğlenceliydi! Hugo şoförlük ve rehberlik mesleğinin yanında profesyonel fotoğrafçı olduğunu da burada çektiği fotoğraflarla kanıtladı. Yaptığı optik efektlerle minicik oyuncak dinozorun bizi kovalamasından tutun da konserve kutusuna dans ederek girip çıkmaya kadar bir sürü fotoğraf ve video çekti.

Ortam o kadar farklıydı ki sanki başka bir gezegendeydik. Bu gerçeküstü görüntü beyaz perdeye de ilham kaynağı olmuş. Yaklaşık 30 filmde set olarak kullanılmış. Çekilen en önemli 3 film şunlar; 2011 yapımı “Blackthorn”, 2016 yapımı “Salt and Fire” ve Star Wars’un 2017 yapımı 8. bölümü “Last Jedi”.

İnanılmaz ama gerçek. Uyuni Tuz Gölü uzaydan görülen tek yermiş. Apollo 11 ile 20 Temmuz 1969 tarihinde Ay’a ilk ayak basan Neil Armstrong ve ekibi, kilometrelerce yukarıdan gördükleri kara parçasının içinde parlayan beyaz alanın buzul olduğunu sanmışlar. Daha sonra bölgenin tarih öncesi bir iç denizin kalıntısı olduğu anlaşılmış. Armstrong döndükten sonra burayı merak edip ailesiyle birlikte ziyaret etmiş. Hatta bölgeden çok etkilendiğini söylemiş. Büyük ihtimal ondan sonra bölgenin önemi fark edilmiş ve NASA burayı kullanmaya başlamış. Şimdi bu geniş ovayı buzulların çekilmesini ölçmek, uyduları yönetmek gibi bilimsel çalışmaları için kullanılıyormuş.

Isla Incahuasi

Sırada bölgenin en popüler yeri olan “Isla Incahuasi” adası var. Bu adacığa giriş ücretli. İçerde atıştırmalık bir şeyler bulacağınız minik bir pansiyon ile tuvalet de bulunuyor. Burası kaktüsleriyle ünlü. Adeta kaktüs adası gibi. Küçük kara parçasında yüzlerce kaktüs var. Hugo’nun söylediğine göre kaktüs tarlasında 1.200 yaşında, 12 m. boyunda olan kaktüsler bile varmış. Gerçekten de devasa büyük ağaç gibiydiler. Kimisinin üzerinde çiçekleri vardı. Kaktüslerin arasındaki patikadan zirveye tırmandık.

Manzara müthişti. Göz alabildiğince uzanan sonsuz beyazlığın arasında belli belirsiz çatlaklar dikkatimizi çekti. Tuz kristallerin yansıttığı parlak ışıkla her yer saydamlaşıp, tüm evren adeta bir ışık seline döndü. Gördüklerimi ve hissettiklerimi anlatmaya kelimelerim, fotoğraf makinem ve videolarım maalesef yetersiz kalıyor. Sizlere ancak bu kadar tanımlayabildim. Burada gün batımı çok özelmiş, bizim de turumuzda gün batımını burada yapacağımız yazıyordu. Ancak Hugo yolumuzun uzun olduğunu çok geç kalacağımızı söyleyerek dönüşe geçti. Gerçekten bütün turlar hep birlikte adadan ayrıldık. Galiba sadece gece konaklayacaklar kaldı. Yoldaki manzaramız da fena değildi. Güneş batarken bütün kızıllığını beyaz kristallere bıraktı. Incahuasi’nin tepesinde gün batımı manzarası kim bilir ne kadar güzeldi!

Tuz Gölü Gezisinin Bitişi

Gün içinde hava çok sıcaktı, güneşin yansımasından korunmak için uzun kollu bluz giydik. Gözlüksüz dolaşamadık fakat gün batınca bütün ısı kaynağımız da kayboldu, bir anda her yer buz kesti. Gündüz ışıklar saçan beyazlık, gece yerini buz kalıplarına bıraktı. Tıpkı Çıldır Gölü gibi donmuş göle dönüştü. Sert ayaz içimizi titretti. Allah’tan temkinliydik, hemen kalın montlarımızı giyip şapkalarımızı taktık. Nihayetinde günün son durağı San Juan del Rosario’ya ulaştık. Aslında burası yakınlarda bulunan antik mezarları, mumyaları ve müzesiyle ünlü küçük bir kasaba. Fakat kasabaya ulaştığımızda vakit çok geç olmuştu. Sabah da erken yola çıkacağımız için kasabaya ancak şöyle bir göz ucuyla bakabildik. San Juan del Rosario bizim için Uyuni Tuz Gölü gezimizin bitişi, yeni rotamızın başlangıcı oldu.

Geceyi geçirdiğimiz tuz pansiyon, tek katlı ve çok sevimliydi. 2 kişilik odalarımızda rahat ettik. Akşam yemekleri de zengin, lezzetli ve doyurucuydu. Bölgede en çok kinoa yetiştiği için mercimek çorbasına benzeyen kinoa çorbası ve sade bulgur pilavına benzeyen kinoa pilavı yemeklerin baş tacı. Biz ikisini de çok sevdik.

Bir sonraki yazımızda “Ruta de la Joyas” yani And Dağları’nın Mücevherleri rotasında buluşmak üzere,

Gülçin Soytutan / Hayallerime Dokunmak, Youtube kanalımızdan da bu gezimizin videosunu izleyebilirsiniz. Bize destek vermek isterseniz Youtube kanalımıza abone olmayı unutmayın🤗

Şimdilik hoşça kalın.

Hayallerinize dokunmanız dileğiyle….

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir