Bozburun Yarımadası 2

 

 

Bozburun Yarımadasında kaldığımız yerden hayallerimize dokunmaya devam ediyoruz.

Bozburun (Trakheia)

Selimiye’den yola devam edersek 15 dk. sonra gönlümüzün Sultanı Bozburun’a ulaşılıyor.

Ege Bölgesinin en sakin, en sessiz tatil beldelerinden biri. Yoğun iş hayatından, şehrin karmaşasından, gürültü, patırtısından kaçmak için ideal. Aslında burayı gözünüzde çok büyütmeyin şirin ufak pansiyonlar, butik oteller, küçük restoranlar bulunuyor. Tarıma el verişli alan pek yok daha ziyade taşlık topraklık bir yer. Hatta yıllar önce köye gelen Yaşar Kemal bile “Kayalıktır. Bozburun diye ad takmışlar. Yakışmış” diye yazısında belirtmiş. Bozburun’un kaderi zaten baştan çizilmiş. Antik dönemde de adı taşlık/topraklık yer anlamına gelen “Trakheia”imiş.

E şimdi diyeceksiniz ki “Ne var bu Bozburun’da?”

Haklısınız, Dağlarında tepelerinde Antik Karya Yolunda yürünebiliyor, geçmiş uygarlıkların izleri görülebiliyor. Ancak Bozburun’a gitmek için en önemli nedenlerden biri Bozburun’un koyları oluyor. Merkezin hemen karşısında Yeşil Ada, Kiseli Adası, Kızıl Ada, arka tarafında Koca Ada, Kamelya Adası ve etraflarında bir sürü güzel koy bulunuyor. Bu koyların tertemiz, berrak mavinin binbir tonuyla boyanmış sularında yüzmek doyumsuz bir keyif veriyor. O yüzden Bozburun, bölgedeki Tekne Turlarının da merkezini oluşturuyor. Turlar tercihe göre günlük yada haftalık olabiliyor. Çevrede ki pek çok koya araçla ulaşım bulunmuyor. Bu sessiz, büyüleyici koylarda yüzmek, muhteşem gün batımı ve gün doğumunu izlemek yorgun ruhlara terapi yapıp, bütün yılın birikmiş sıkıntılarını alıyor. Bizde uzun yıllardır buraların müdavimi olduk. Kaptanımız Okan, annesi Melek Hanım ve Ali’yle birlikte artık büyük bir aileyiz. Teknemiz Seher Gülü’yle yaptığımız Mavi Turları bir başka videomuzda paylaşacağım.

Düğün Geleneği

Şimdi Bozburun Yarımada’sındaki ilginç düğün geleneğinden bahsetmek istiyorum. Düğünler 3 gün sürüyormuş. Cuma günü kız tarafının eş, dost ve akrabalara verdiği yemekle başlıyormuş. Cumartesi günü kına yapılıyor düğün gibi eğleniliyormuş. Pazar günü asıl düğünün olduğu günmüş. Yemekli yapılıyormuş. Düğünün sonuna doğru gelin babasının evine dönüyormuş. Düğün bittikten sonra damat, yengesi ya da akrabalarından bir bayanla birlikte gelini almaya babasının evine gidiyormuş. Hediyelerle, güzel sözlerle gelini ikna ederek dışarı çıkarmaya çalışıyorlarmış. Gelin dışarı çıkarsa sıkıntı yok evlerine gidiyorlarmış. Ama bazı gelinler çok nazlanınca taraflar arasında tartışma hatta arbede bile çıkabiliyormuş.

Biz de corona günlerinde bir düğüne rast geldik maske/mesafe kuralı pek uygulanmasada açık havada sıkıntı olmadan, çok güzel geçti. Genç çiftlere mutluluklar diledik.

Bu arada Bozburun Türkiye’de ki süngerci köylerinden biriymiş. Melek Hanım’ın dedesi ve babası da süngercilermiş ama artık denizde sünger kalmamış. Halk mecburen önce balıkçılığa, sonrada Mavi Yolculukla turizme açılmış. Hal böyle olunca Bozburun’da gulet adı verilen gezi teknelerinin yapımı başlamış. Şimdi en iyi guletlerin yapıldığı yer olmuş.

Bozburun kalbimizi bıraktığımız yer ama diğer ilçelerde çok özel ve güzel. O zaman yola devam!

Söğüt (Thyssannos)

Bozburun’a 15 veya 20 dakika uzaklıkta bulunan Söğüt’ün antik adı Thyssannos.

“Merhaba aşağıda gördüğünüz manzara Yeşilova Körfezine ait. Şu anda Söğüt’te bulunuyoruz.Söğüt aslında bir dağ kasabası. Yeşilova Körfezine inen iki tane koyu var. Her iki koyunda turizme açılmış. Gayet güzel restoranlar, pansiyonlar, butik oteller var. Fakat deniz çok güzel olmakla birlikte kumsallar ince taşlı, evler çok yakın olduğu için ancak, restoranların yada pansiyonların denizin üstüne kurdukları iskeleden denize girilebiliyor. O yüzden burada daha çok günlük gezilerle bakir koylara gidilerek bu körfezin güzelliklerini görmek için geliyor insanlar. Denizi muhteşem. Yeşilin binbir tonu gördüğünüz gibi. Mükemmel bir yer.

Söğüt son dönemlerin gurme noktalarından biri olmuş. Yarımadadaki tüm restoranlar gibi taze deniz ürünleri ağırlıklı menülere sahip ancak buranın speciali ahtapotmuş. Denizde şnorkelle yüzerken ya da dalışlarımızda pek çok kere birbirinden sevimli ahtapotlara rastlıyoruz. Çok meraklı olan ahtapotlarla dostça ilişkiler kuruyoruz. Onları tabakta görmek benim içimi acıtıyor. Benim yüzümden Sinan’da yiyemedi. Onun yerine dostlarımızla sahilde kahve içtik.

Söğüt’ten Taşlıca’ya giden yol Amalfi kıyıları gibi daracık, uçurum ve muhteşem deniz manzarası eşlik ediyor. Söğüt, Değirmen, Suluca, Taşlıca Adaları ile uzakta Symi, körfezin parlak sularında nefes kesen manzarası ile görenleri adeta büyülüyor. Biz de nerdeyse her adım başı durup fotoğraf veya video çektik.

Taşlıca (Phoenix)

 

Antik adı Phoenix olan Taşlıca Mahallesi yarımadanın en uzak noktasında fakat Söğüt’e 5 km. mesafede. Yani yürüseniz 2 saat. Ancak arazi çok engebeli ve manzara muhteşem olunca süre uzuyor.

1980 lere kadar su sıkıntısı çeken yarımadanın büyük kısmı dağlık, taşlık ve kurak bunun en belirgin yeri ise Taşlıca. Kırkkuyular denilen yerde bulunan kuyular halen kullanılmakta.

Kırkkuyular

“Şimdi Taşlıca’dayız. Kırıkkuyular ve çınar ağacı arkamızda yanımda Fatma ablam size 40 kuyuları ve çınarın hikayesini anlatacak. Buyur ablacığım.

Kırkkuyular yıllar önce çınarı ilk Müslüman ayak basan dikmiş 750 senelik. Kuyulara gelince 2500 yıllık. yunanlılardan önce korsanlar gezmiş burada. Sonra beraber arka arkaya düşmanlar gelmiş. Yunanlılarla beraber çalışmış çırpınmış suyu ancak bulmuş.”

Fotoğraf, video çekmek için durduğumuzda karşılaştığımız Fatma Abla kuyuların ve çınar ağacının hikayesini böyle anlattı. 6 yaşından beri çalıştığını söyleyen Fatma Abla, geçmişte çok sıkıntı çektiklerini, etraftaki eşşeklerin su taşımada kullanıldığını, şimdilerde su sıkıntısının azaldığından da bahsetti.

Karşılaştığımızda yemek yiyordu. Büyük bir sevecenlikle bizi sofrasına davet etti, yemeğine ortak olmayalım dedik ama zorla zeytinyağlı yaprak sarmasını, ekmeğini, köftesini bizimle paylaştı. Gönlü zengin, yüreği sevgi dolu Fatma Abla’dan ayrılmamız zor oldu.

Serçe Limanı

Kırk Kuyulardan 10/15 dakikalık mesafe sonrasında yarımadanın kara yoluyla ulaşılan son güzergahı olan Serçe Limanına ulaşılıyor. Etrafı tepelerle çevrili olduğu için rüzgâra kapalı, çok korunaklı. Tekneler için sığ, güvenli bir liman. Koyda küçük bir işletme var. Buralara kadar geldik, hem dinlenelim hemde bir şeyler yiyelim dedik ama şansımıza kimseler yoktu. Bir kaç balıkçı teknesinin bulunduğu sessiz koya tekrar gelebilmek dileğiyle ayrıldık.

Yazımızın sonuna geldik. Mavi Yolculukta buluşmak üzere….

Şimdilik hoşça kalın

Gülçin Soytutan / Hayallerime Dokunmak, Youtube kanalımızdan da bu gezimizin videosunu izleyebilirsiniz. Bize destek vermek isterseniz Youtube kanalımıza abone olmayı unutmayın🤗

Hayallerinize dokunmanız dileğiyle…. 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir