PERU YOLLARINDA 13 (RAİNBOW MOUNTAİN)

Ertesi gün büyük gündü. “Rainbow Mountain”a yerel adı ile “Vinicunca“ yani “Gökkuşağı Dağı”na gidecektik. Araçla gideceğimiz yol 150 km.di fakat büyük kısmı stabilize ve çok virajlı olunca yola erken çıkmak gerekiyordu.

YOLCULUK

Rehberimiz bizi 03:30’da hostelimizden aldı. 12 ila 60 yaş aralığında bulunan 15 kişilik bir gruptuk. Kahvaltımızı 2 saat sonra Cusipata kasabasında yapacaktık. Cusipata’ya kadar yol fena sayılmazdı, vakit erken olunca hep birlikte uykuya daldık. Güneş dağların arasından çıkmaya çalışırken yolumuzun üzerindeki restoranımızda güzel bir kahvaltı yaptık. Buradan sonra dağların iç kısımlarına, daha vahşi coğrafyaya doğru, stabilize yolda ilerlemeye başladık. Tur şirketlerinin araçları yolda kuyruk oluşturmuştu. Yavaş yavaş yükseldik. Saat 08:30 civarında araç park yerimize ulaştık.

Rehberimiz, yürüyüş brifingini araç içinde vermişti. Dağı günlük ortalama 2.000 kişi ziyaret ediyormuş. Kalabalığı tahmin edersiniz. 15 kişilik grubumuzun sadece 1 rehberi vardı. Artçımız yoktu. Hazırlıklarımızı tamamlayıp, başlangıç noktasına doğru ilerledik.

BAŞLIYORUZ

Burası çok ilginçti. O yüzden kısaca anlatmak istiyorum. Yerli halk çadır kurmuş, atlarıyla, çocuklarıyla burada yaşıyor, yürüyüşçülerin ihtiyacı olabilecek su, atıştırmalık veya hatıra eşyaları satıyordu. Bir de yürüyemeyenler ya da yürümek istemeyenler için atlar vardı. Renkli kıyafetlerini giymiş, ayaklarında naylon terlik olan yerliler, süslü atlarıyla isteyenleri zirveye atla götürüyorlardı. Etraf ana baba günüydü. Hangi ata bineceğine karar vermeye çalışan turistler, renkli yerliler, süslü atlar, satıcılar, rehberler, yürüyüşçüler….. Bu olağanüstü karışıklığı hayran hayran seyrederek düştük rehberimizin peşine. 4.000 m. yükseklikteydik.

Hava şansımıza pırıl pırıl güneşliydi. Zaten hava durumuna bakıp bu günü özel seçmiştik. Hava ne kadar güneşli de olsa oldukça soğuktu. Kıyafetlerimizi kat kat giydik, şapka ve eldivenimizi taktık. Nereden bakarsanız 5.200 m.lik bir dağa zirve yapacaktık. Kolay mı? Yüksekte basınçta, oksijen de azalıyor. Öyle olunca hareketler, hatta beyin bile yavaşlıyor. Yüksek irtifa hastalığına karşı da dikkatli olmak gerekiyor. Neyse ki Klasik Inka Yolunda yaptığımız 2 adet 4.000 m.lik tırmanışlar, bir haftadır Cusco’da yaşamamız bizim aklimatizasyonumuzu sağlamış olmalı ki bulantı, baş dönmesi, görme kaybı, yorgunluk, iştahsızlık gibi belirtiler yoktu. Yine de hareketlerimiz yavaştı.

Yolumuz gayet belirgin patikaydı. Atlar ve yürüyüşçüler için patikayı ikiye ayırmışlardı. Bunları da tabelalarla belirtmişlerdi. Herkes kendi yolundan yürüyordu. Hatta bir kaç yerde güvenlik görevlileri bile vardı. Patika o kadar kalabalıktı ki yanlış yerden yürüyenleri uyarıyorlardı. Söyleyin bakayım hangi dağda gördünüz böyle kalabalık ve koruma görevlisi olan bir patika? Şaşırmamak elde değil! Kalabalık patikada, güzelliklerin fotoğrafını çekmeye, rehberi ve gruptakileri takip etmeye, bir de yükseltiyle baş etmeye çalışıyorduk. Manzara inanılmaz güzeldi. Ağaç, çalı gibi bitki örtüsü olmasa da yemyeşil otların olduğu, ilerde buzulların görüldüğü dağlar vardı. Bazı yerler ise ince toz kaplıydı. Allah’tan meyil azdı yavaş yavaş yükseliyorduk.

Grubun büyük kısmını kaybettik. Epey ilerlediğimiz bir yerde rehberimize rastladık. “Eğer birbirimizi kaybedersek burada buluşalım. Kırmızı Vadi’ye buradan gideceğiz” dedi. Artık Gökkuşağı Dağı’nın yan yüzünde, renkli toprak üzerinde yürüyorduk. Fotoğraflardaki gibi renkler parlak değildi. Daha ziyade silikti. Yine de yeşil, sarı, kırmızı, bordo, kahverengi gayet belirgindi. Yazılarda mavi renginin olduğunu da yazıyordu. Ben fark edemedim.

Zirveye doğru kuvvetli bir rüzgar başladı. Dağın sırtında tırmanmaya başladığımızda 3 tane condor diğer yamaçta süzülüyordu. Rüzgar da alabildiğine sert esiyordu. Yürüyüşçüler bu alanda birikmiş kimisi tırmanıyor, kimisi fotoğraf çekiyordu. Atla gelenler de burada iniyor, zirveye yürüyerek tırmanmaya çalışıyordu. Ayrıca lamaları, renkli giysileri ile yerel halk da buradaydı. Yürümeye devam ettik.

Tanrım inanılır gibi değil 5.200 m. yükseklikteki zirveye ulaştık! Rehberimiz bizden önce gelenlerin fotoğraflarını çekiyordu. Etrafı hayran hayran izledik. Rehberimizin anlattığına göre Gökkuşağı Dağı, 2015 yılında keşfedilmiş. Zirvede bulunan buzulların erirken toprakta bulunan minerallerin ortaya çıkması ile oluşmuş. Demir oksit kırmızı, demir sülfürün sarı renkleri verdiğini ilk bakışta anlıyorsunuz da mor, kahverengi tonlarını gomit veya limonit, yeşil tonunu ise klorit minerallerinin oluşturduğunu rehber söylemese bilemezdik.

Gruptan bizden sonra gelen olmadı. Rüzgar da sert esiyordu. Rehberimiz aşağıya inmeye başladı. Biz de peşinden. Bu kadar gelmişiz Kızıl Vadi’yi de görmek istiyorduk. Ne kadar hızlı insek de rehberimiz bir anda kayboldu. Koşarak söylediği yol ayrımına gittik. Patika zaten çok kalabalıktı. Çıkanlar, inenler, atlar, yerel halk kalabalığın arasında birden rehberi fark ettik. Yeni geliyordu. Biz bir yerde onu sollamışız farkında değildik. Gruptan 2 kızla çıka geldi. Kızıl Vadi’ye gidiyorlardı. Biz de peşlerinden yürümeye başladık.

KIZIL VADİ

Gökkuşağı Dağı’nın renkli kuşaklarının üzerinden yatay yürümeye başladık. 15 kişilik grubumuzdan sadece biz 4 kişi Kızıl Vadi’ye gidiyorduk. Rehberimiz diğerlerinin nerede olduğunu bile bilmiyordu. “İsteseler buluşma noktasına gelirlerdi” dedi. Şanslıydık bir şekilde rehberi takip edebilmiştik.

Yürüdüğümüz patikanın altında Gökkuşağı’na tırmananlar çok güzel görülüyorlardı. Biz de yorulmuştuk. Yine de yılmadık. Gayret dayıya düştü deyip yola devam ettik. Dağın arkasından yatay geçtiğimiz için rüzgar kesilmiş yerini pırıl pırıl güneş ışıkları almıştı. Yolun iyice dikleştiği noktada alt seyir terasına ulaştık. Tanrım her yer kırmızı, aralarda yeşil alanlar vardı. Bence gökkuşağından bile daha güzeldi! Kızlar yorulduklarını söyleyip burada kaldılar.

Biz tepeye tırmanmaya devam ettik. Veee 5.038 m. yükseklikteki Montana Roja yani Kırmızı Dağ’ın karşısındaki seyir terasına ulaştık. 15 kişiden sadece rehber ve biz. Duruma rehber bile çok şaşırdı. Çok komik bir gençti. Zirve kalabalık değildi. Tek tük insan vardı. Büyük ihtimal insanların nefesleri yetmediği için buraya gelemiyorlardı.

Karşımızda Kırmızı Dağ, aşağıda Kızıl Vadi. Manzara çok güzeldi. Fotoğraflarımızı çektikten sonra hızlıca aşağıya inmeye başladık. Yolda yeni tırmanmaya başlayan obez bir çiftin oksijen tüpü takarak çıkmaya çalıştıklarını gördük. Başarabildiler mi bilmiyorum. Büyük ihtimal atla gitmişlerdir. Biz ise başarmış olmanın mutluluğuyla hoplaya zıplaya aracımızı bıraktığımız otoparka ulaştık. Grubun büyük kısmı dönmüştü. Bizden sonra 2-3 kişi daha gelince grup tamamlandı.

Öğlen yemeği için Cusipata’ya doğru yola koyulduk. Aynı stabilize yollardan geçerek lokantamıza ulaştık. Lezzetli yemeklerimizi yiyerek günün tadını çıkarttık. Saat 18:00 civarında Cusco’ya ulaştık.

Bu gezimizde toplam 1.200 m. yükselmiş 1.200 m. alçalmıştık. 5.200 ve 5.038 m.lik 2 tane zirve yapmıştık.

Bütün günün yorgunluğu üstümüze çökmüştü. Gökkuşağı Dağı’nı görmüştük. Daha ne olsun? Mutlulukla hostelimizin yolunu tuttuk.

Yazımızın da sonuna geldik. Gelecek yazımızda Cusco çevresindeki gezimize devam edeceğiz.

Şimdilik hoşça kalın.

Hayallerinize Dokunmanız Dileğiyle…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir