PERU YOLLARINDA 8 (MACHU PICCHU)

Tarih kitaplarına göre Machu Picchu 1911 yılında Amerikalı tarihçi Hiram Bingham tarafından bulunmuş. Henry ise 1911 yılına kadar bulunamadığı yazılsa da İspanyolların istilasından sonra burada yaşayan bir grup insan olduğunu, hatta uzun süre şehri koruyan ailelerin dış dünyadan soyutlanmış olarak yaşadığını, halkın burayı bildiğini, kutsal alan olarak koruduğunu, İnka İmparatorunun yazlık Sarayı ve inziva yeri olduğunu, zaten Hiram Bingham’ın burayı bulduğunda hala bir ailenin burada yaşadığını anlattı. 2007 yılında da Dünyanın yeni yedi harikasından biri olarak seçildiğini söyledi.

Şehre uzaktan bakıldığında teras bölümüyle binaların olduğu bölümler net görülüyor. Binaları da yine kendi içinde ikiye ayırmak mümkün. Üst kısımda tapınaklarla sarayın olduğu kutsal bölüm, alt kısımda ise evlerin yer aldığı bölüm bulunuyor. Şehrin etrafında ziraat yapılan teraslar şehre piramit havası verirken, dışarıdan herhangi bir şeye ihtiyaç duymadan yaşanabilmesini sağlıyor.

GÜNEŞ KAPISI

Güneş kapısından gelirken ilk karşınıza çıkan şehir kapısı oluyor. Surlarla çevrili olan yaşam alanın ana kapısı hala sağlam. Roma dönemi kapıları gibi heybetli değil, Güneş Kapısı gibi dar. Kapıdan geçtikten sonra ana cadde sizi şehir meydanına getiriyor.

GÜNEŞ TAŞI

İnkalar için güneş hayat demekmiş. Meydanda bulunan “İnti watana” yani güneş taşı buradaki en önemli yapı. Astronomik bir saat ya da İnka takvimi diyebiliriz. Güneş taşının üzerindeki gölge boyuna göre aylar, mevsimler hesaplanıyormuş. Güneş taşının kırılması ise Tanrı’nın orayı terk ettiği anlamına geliyormuş.

COMPASS ROCK

Farklı bir yerde bulunan “Compass Rock” yani pusula taşı da Kuzeyi gösteriyormuş.

GÜNEŞ TAPINAĞI

Diğer binalardan çok farklı tasarlanmış olan “Güneş Tapınağı” P harfi şeklinde tasarlanmış. Ortasında bulunan kutsal kaya yılda iki kere 21 Haziran ve 21 Aralıkta, yani gün dönümlerinde güneş ışığı alıyormuş. Tapınağa sadece din adamları, İmparator ve önemli kişiler girebiliyormuş. Astrolojide çok ileri olan İnkalar belki bu tapınakta güneş, ay ve yıldızları incelemiş, ona göre karar vermişlerdir. Kim bilir? Şehir sırlarla dolu.

ÜÇ PENCERELİ TAPINAK

“Üç pencereli tapınak” çift kapılı, tam karşısındaki duvarda üç penceresi bulunuyor. İspanyol istilasından dolayı yarım bırakıldığı düşünülüyormuş.

ANA TAPINAK

Ana Tapınak, su akışlarını düzenlemek için inşa edilmeye başlanmış. Büyük ihtimal yine İspanyol istilasından dolayı yarım kalmış. Üç duvarı bulunan binanın sağ köşesindeki taşlar hizalanamadığından sürekli kayıyormuş. Bir teoriye göre de tapınağın duvarlarının kayışı ile aynı dönemde yaşanan taht kavgasıyla İspanyol istilasından dolayı lanetlendiklerine inanmışlar. Lanetten kurtulmak için de Machu Picchu’yu terk etmişler. Teorinin gerçekliğini bilmem ama tapınağın duvarı yamuk yumuk duruyor.

KONDOR TAPINAĞI

Kondor tapınağını tanımlaması biraz zor. Kanatları açık şekilde kayalıklara, kafası da topraktaki kayaya oyulmuş. Kafasının kurban sunağı olarak da kullanıldığı tahmin ediliyormuş.

SEREMONİ KAYASI

“Seremoni kayası”, üzerine basamaklar oyulmuş doğal bir kaya. Ne için kullanıldığı kesin olarak bilinmese de cenaze törenleri, mumyalama işlemleri ve sunak için kullanıldığı tahmin ediliyormuş.

SU AYNASI

“Su Aynası”na iki tapınakta rastladık. Işık yansımaları ile kehanette bulundukları tahmin ediliyormuş.

SARAY VE EVLER

Sarayının sadece duvarları kalmış. Zamanında Kraliyet ailesinin kullandığı banyolu, mutfaklı, has bahçeliymiş. İhtişamını yitirmiş olsa da diğer binalardan büyüklüğü taş işçiliği ile seçiliyor. İnkalar taş işçiliğinde oldukça ileri seviyedelermiş. Kayaları arada hiç bir harç kullanmadan oyarak kilit sistemi ile birleştiriyorlarmış. Puzzle gibi mükemmel birleştirilen koskoca kayaları nasıl işlemişler, nasıl üst üste yerleştirmişler, hangi malzemeleri kullanmışlar bilinmiyor. Fay hattı üzerinde oldukları halde binalar bu kullandıkları teknik sayesinde zarar görmeden bu zamana kadar gelmiş.Sırlar şehri Machu Picchu’nun paylaşılacak o kadar çok bilgisi var ki ancak bu kadar kısa anlatabildim.

AQUAS CALİENTES

Gün sonunda Henry ile birlikte yorgun bitap otobüse binip kıvrıla kıvrala Aquas Calientes’e indik. Yorgun, mutlu ve aç olarak güzel bir restoranda birlikte yemek yedik. Farklı olduğu için yemekleri kısaca anlatmak istiyorum. İnkalar, cuy ya da diğer adıyla gine domuzu dedikleri tavşan gibi bir tür kemirgeni eti için besliyorlarmış. Peru’da da hala cuylar etleri için beslenmeye devam ediliyor. Yemeklerimizden biri cuy etiydi. Tavuk gibi kızartılıp yanında patates ve sosla servis yaptılar. Diğer yemek alpaka etiydi. Onu da önce haşlayıp sonra yağda kızartıp, yanında makarna ile servis yaptılar. Hepsi oldukça lezzetliydi. Yemekten sonra Henry ile vedalaşmak çok zor oldu. Dört gün yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmemişti. Ondan birçok yeni şey öğrenmiştik. Ayrılsak da Henry kalbimizin bir yerine kazınmıştı.

Kasaba Urubamba Nehrinin kıyısında kurulmuş olan Machu Picchu’ya giden turistlerin trenden inip, bindikleri en fazla bir gece konakladıkları bir geçiş yeriydi. Vakit geç olunca şöyle bir gezip saat 16:00’daki trenimizi yakalamak için istasyona gittik. Trenimiz zamanında geldi. Urubamba Nehrinin kenarından yol boyunca karlı, sisli dağlar ve yemyeşil ormanlar eşliğinde Ollantaytambo’ya ulaştık. Servisimiz bizi bekliyordu. Hava da kararmıştı, uyuyarak Cusco’daki hostelimize ulaştık. Hayallerimizin ilkini gerçekleştirmiştik, sıradakiler ise bizi bekliyordu!

 

Hayallerinize Dokunmanız Dileğiyle…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir