Şili Gezi Günlükleri 10 (Los Lagos Bölgesi)

Şili’de Llanquihue gölü çevresinde hayallerimize dokunmaya devam ediyoruz.

Puyehue Milli Parkı

Puerto Varas’tan katıldığımız turun ilk durağı şehirden 140 km. uzakta Puyehue Milli Parkının içinde bulunan Termas De Aguas Calientes. Aslında buraya da başlı başına 3-4 gün zaman ayrılmalı, vahşi doğası aynı adı taşıyan göl ve volkanı görülmeli. de Maalesef konu biraz duygusal olunca hepsi bir arada olmuyor.

Milli Parka ulaştığımızda, grubumuz ikiye ayrıldı. Milli Park içinde yürüyüş yapanlar ve termale girecek olanlar. Biz çevredeki volkanlardan gelen sıcak suyu tercih ettik. Ek ücret vererek termale girdik. Termalin sıcak sulu havuzunda hem dinlendik hem de yeni gezilerimiz için enerji topladık.

Entre Lagos

Öğlen olmadan grup toparlandı. Puyehue Gölü kıyısında bulunan Entre Lagos şehrine gittik. Şehir dediğime bakmayın buralar o kadar ıssız ki her yere şehir diyorlar. Neyse şehrin göl kıyısındaki plajında yemek molası verdik. Biz çevre gezisi yaparken, çılgın bir arkadaş da buzul sularının oluşturduğu göle girip yüzdü.

Puerto Octay

Bir sonraki durağımız Llanquihue gölü çevresinde bulunan Puerto Octay oldu. Bu küçük kasaba bence köy 19. yy.da Alman koloniciler tarafından kurulmuş. Alman mimarisine göre inşa edilmiş 2 veya 3 katlı ahşap evlerden oluşuyor.

Kasabanın merkezi olan Plaza de Puerto Octay’da durup etrafı gezdik. Rehberimiz buranın peynirinin ünlü olduğunu söyleyip, bizi çok minik bir şarküteriye götürdü. Hepimiz peynir almaya kalkınca adamcağızın peyniri bitti. Yani o kadar küçük. Neyse ufak bir parça alabildik. Fena değildi hatta güzeldi diyebiliriz.

Puerto Octay Kilisesi ilk göçmenlerin bölgeye gelişleriyle birlikte yapılmış. Tamamen ahşaptan inşa edilmiş. Tam bir mestizo kültürünü gösteriyormuş. İçi de çok sadeydi.

Meydanda bulunan parkın etrafını, çok sevimli ahşap binaların çevrelediğini gördük. Kendimizi Almanya’daymışız gibi hissettik. Kuruyan ağaçlardan yaptıkları ahşap heykellerinse parka ayrı bir güzellik verdiğini fark ettik.

Bu arada 2020 yılından beri Ankara Büyük Şehir Belediyesi farklı bir dokunuş yaparak kuruyan ağaçları ahşap heykellere dönüştürdü. Başkentimize modern bir hava kattığından dolayı tebrik ediyoruz.

Bandurria/Blac Faced Ibis

Parktaki ağaçlara balıkçıla benzeyen fakat, sarılı, siyahlı tüyleri olan iri kuşların yuva yaptıkları dikkatimizi çekti Rehberimiz Güney Amerika’ya özgü Black Faced Ibis/Bandurria yani siyah yüzlü aynak kuşu (Theristicus melanopis) olduğunu söyledi. Pek insanları önemsemeyen hayvanlar etrafta dolaşıyordu.

Şehrin adı Türkçeye çok yakın olunca anlamını merak ettim. Bizimle ilgisi olmasa da sizinle paylaşmak istiyorum. İlk gelen Alman yerleşimcilerden olan Cristino Ochs burada büyük bir dükkan açmış. Anlaşılan Kaçkarlar’daki “Yok Yok Market’ gibi bir şey. Her gelen ispanyolca “Donde Ochs Hay?” yani Ochs nerede? diye soruyormuş. Buna ithafen kısaltıp şehrin adını Octay yapmışlar. Ne diyelim hayırlı olsun.

Frutillar

Son durağımız LLanquihue Gölü’nün belki de en güzel kasabası olan Frutillar oldu. Alman kolonicilerin ilk yerleştirildiği yerlerden biri. Kolonizayon ajanı Philippi’nin anlatımıyla “Cenevre Gölü gibi berrak, büyük göl, karşısında Alpler gibi karlı Osorno Volkanı” onları buraya çekmiş.

Şehri tanıtmadan önce bir sorum var! Ekvador’dan, nerdeyse kutuplara kadar her yerde yetişen çileğin ana vatanı neresi biliyor musunuz? Ben bilmiyorum. Ben de burada öğrendim. Amerika Kıtası’ymış. Hatta (Fragaria chiloensis) Şili Çileği diye beyazlı pembeli bir cinsi bile varmış. Şehir de adını Frutilla yani dağ çileğinden almış. Gittiğimizde, henüz kış bitmiş, çilekler olmamıştı. Tadına bakamadık.

Göl Tiyatrosu

Alman kültürünü halen devam ettiren şehirde 1968’den beri her yıl Ocak sonunda 2 hafta süren Klasik Müzik Festivali düzenleniyormuş. Gösterilerin yapıldığı ve şehrin sembolü olan Göl Tiyatrosu “Dünyanın en güneydeki Uluslararası Tiyatro”ymuş. Yıl boyunca pek çok konser, bale, oyun sergilenmekteymiş. Ancak bize denk gelmedi. Göl kıyısında bulunan bu gösterişli güzel tiyatroya hayran kaldık.

Göçmenler burada kendi okullarını ve kiliselerini inşa etmişler. Kendi kültürlerinden hiç vazgeçmemişler. Yürürken halkın hala Almanca konuştuklarını duyduk. Kafelerden birinin önünde insanların beklediğini fark edince o tarafa gittik. Gelen kokudan ünlü, elmalı alman turtasını yaptıklarını anlayıp sıraya girdik. Ama bize kalmadı.

Kiliseler

Sahil yolu yürüyüşümüzde karşımıza çıkan (Immaculate Conception) Kilisesinin; dışı da içi de oldukça sadeydi. İçeride ayin olunca, kapıdan bakıp çıktık. Luteryan Kilisesi biraz daha uzaktaydı. Orada da ayin olabileceğini düşünerek içeriye girmedik.

Frutillar’ın bakımlı, düzenli ahşap evlerine, göl kıyısında bulunan yürüyüş yoluna, plajına, kütüklerden yaptıkları heykellere bayıldık. Gün batımını LLanquihue Gölü kıyısında yaptık. Canımız istemese de arkamıza baka baka tur otobüsümüze binip Puerto Varas’a döndük.

Gelecek yazımızda Carretera Austral ya da rota 7’de buluşmak üzere!

Şimdilik hoşça kalın

Gülçin Soytutan / Hayallerime Dokunmak, Youtube kanalımızdan da bu gezimizin videosunu izleyebilirsiniz. Bize destek vermek isterseniz Youtube kanalımıza abone olmayı unutmayın🤗

Hayallerinize dokunmanız dileğiyle…. 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir