Şili Gezi Günlükleri 7 (Puerto Varas )

Şili’nin küçük şehri Puerto Varas’ta hayallerimize dokunmaya devam ediyoruz.

Santiago’daki günlerimizi şehirde yaşanan büyük olaylara bulaşmadan, kazasız belasız geçirmiştik. Yine de olaylardan, dolaylı olarak etkilenmiştik. Ülkedeki sıkıyönetim sebebiyle tüm müze ve gezilecek yerlerin kapalı olması bizi de vurmuştu.

Programımıza göre sırada Yeni Dünya’da kolonileştirilerek oluşturulan Los Lagos Bölgesi’nin küçük şehri Puerto Varas vardı. Uçağımız saat 14:00’te olunca kahvaltı sonrası rahatça havaalanına gittik.

Türkiye Karate Takımı

Normal olarak uçuştan 2 saat önce havaalanındaydık. Bagajlarımızı verdikten sonra rahat rahat gezinmeye başladık. Biraz ilerde kırmızı, siyah eşofmanlı kalabalık bir grup vardı. Azıcık dikkatli bakınca eşofmanlarının üzerindeki “Türkiye” yazısını ve armalarındaki Bayrağımızı gördük. Heyecanla oraya yöneldik. Grubumuz 23-27 Ekim 2019 tarihleri arasında Santiago’da düzenlenen Ümit, Genç ve 21 yaş altı Dünya Karate Şampiyonasına katılan Türk Milli Takımı’ymış. Tamamlanan Şampiyonada 15 madalya almış ve Dünya Sıralamasında 2. Olmuşlar. Yarışma sonrası yurda dönüyorlarmış. Federasyon Başkanı Sayın Esat Delihasan ve Antrenör Mehmet Kör’le müsabakalar hakkında sohbet edip, hep birlikte fotoğraf çektirdik. Uçaklarının kalkışına az kalmıştı. Gençlerimizin başarılarının katlanarak artması dileğiyle onları gurur ve mutlulukla uğurladık.

Puerto Varas

Santiago’dan güzel bir yolculukla El Tepual Havaalanına indik. Servisle yeni şehrimizdeki hostelimize ulaştık. Burası Susi Teyze’nin hem evi hem de pansiyonuydu. Susi Teyze 40’larını çoktan aşmış tombiş güler yüzlüydü. Bize şehir, bölge ve protestolarla ilgili bilgi verdi. Ayrıca Tur Firması olan bir arkadaşından bilgi ve bizim için indirim alınca alel acele şehre indik. Şehir öyle büyük bir yer değildi. Hepi topu 3 tane Tur Firması vardı. Diğerlerinin fiyatlarını da öğrenince, en uygun olanın bizim Susi Teyze’nin firması olduğunu gördük. Hemen 3 turumuzun anlaşmasını bu firma ile yaptık. Rahatlamıştık artık şehri gezebilirdik.

Huzur içinde Şili’nin 2. Büyük gölü olan Llanquihue Gölü’nün kıyısına indik. Gölün içine burun veren küçük kara parçasını öyle sanıyorum ki vaktiyle iskele olarak kullanmışlar. O yüzden adı Muelle Piedraplen yani Piedraplen İskelesi ama artık park olarak yeniden düzenlenmiş. İşte bu minik, yeşil, güzel parkta şehirde olduğumuz her gün mutlaka oturup çay içtik.

Parkta oturup, elimize de çaylarımızı aldığımıza göre artık şehri ve bölgeyi tanımanın zamanı geldi.

Bölgenin Tarihine Kısa Bir Bakış

Bulunduğumuz Bölgenin adı Los Lagos yani Göller Bölgesi. İspanyollar gelmeden önce bölgede Mapuche halkının bir kolu olan Huillicheler yani Güneyliler yaşıyormuş. 1552’de Pedro de Valdivia Llanquihe Gölü’ne ulaşmış. Daha sonra İspanyollar bu bölgede Osorno ve hemen yakınında bulunan Chileno adasında 2 yerleşim yeri kurmuş. Ancak Huillichelerin saldırılarıyla buralar yakılıp, yıkılmış, 17. ve 18. yy. larda yaşadıkları iç savaşlar Huilleceleri zayıflatmış. Bu da İspanyollarla yaptıkları savaşı kaybetmelerine ve toprakları üzerindeki hakimiyetin İspanyollara geçmesine neden olmuş.

Huillecelerin yakıp, yıktığı Osorno ve Castro Şehirleri yaklaşık 200 yıl sonra tekrar kurulmuş. 19 yy.a gelindiğinde İspanyollara karşı bağımsızlığını ilan eden Şili Cumhuriyeti Devleti daha güneye Patagonya’ya inmek istemiş. Bu sebeple hem kara yolu oluşturabilmek hem de bölgeyi kullanabilmek için 1853’te çıkardıkları bir kararname ile Llanquihue Gölü havzasının kolonileştirilmesine karar verilmiş. Ağırlıklı olarak Almanya’dan gelen göçmenlerin bölgeye yerleştirilmesiyle yeni yerleşim yerleri oluşturulmuş. İşte bunlardan birisi de resmi olarak 27 Temmuz 1854’te kurulan Puerto Varas.

Şehir, dönemin İçişleri Bakanı Antonio Varas’ın onuruna Puerto Varas yani Varas Limanı adını almış. Şimdi ise bahçelerinde ve parklarında çokça gül yetiştirildiğinden Güller Şehri olarak da tanınıyormuş. Güller Şehrinin sadece 1 tane kardeş şehri var. Hemen yanı başındaki Arjantin’in San Carlos de Bariloche Şehri. Bence Isparta ve Puerto Varas Kardeş Şehir olmayı hak ediyor. Belki bir gün onlar da gülleriyle kucaklaşırlar.

Kolonileşme

Buraya kadar tamam! Peki neden başka ülke vatandaşları gelip bir koloni oluşturmak istememiş de sadece Almanlar istemiş? Bu benim aklıma takıldı doğrusu.

Olayların gelişimi şöyle olmuş. Her şey 1811/1852 yılları arasında yaşayan Alman doğa bilimci, kaşif Bernhard Eunom Phillippi’nin Chiloe adasında bulunan Ancud şehrinde geniş bir tarım arazisi satın almasıyla başlamış. Bu boş bölgede Alman Kolonizasyonu oluşturulması için yetkililerle görüşmeler yapmış ve 1848 yılında Şili Devleti tarafından Kolonizasyon Ajanı olarak görevlendirilmiş. 1848 yılındaki Avrupa Devrimi’nden Almanya da nasibini almış. Güney Amerika iç karışıklıklar, çalkantılardan kaçmak isteyenler için bir tür sığınak olmuş. Phillippi’nin ve daha sonra görevlendirilen Vicente Perez’in gayretleriyle binlerce kilometre uzaktan gelen Almanlar bölgeye yerleşmiş.

Şehri Geziyoruz

Başka soru yoksa şehri gezmeye başlayalım. Küçük şehirdeki evlerin yapısı hala geleneksel Alman dokusunu koruyor. Bahçe içinde, çoğunluğu 2 katlı olan villalar şehre ayrı bir hava veriyor. Bu arada bizim Susi Teyze’nin evi de 2 katlı minik bahçeli bir evdi.

31 Ekimde yani Cadılar Bayramında Puerto Varas’taydık. Şehirde hummalı bir Bayram alış verişi vardı ama en hoş olanı Susi Teyze’nin kapısını çalan çocuklar oldu. Bu hoş anıdan sonra gezimize kaldığımız yerden devam edelim.

Iglesia del Sagrado Corazon de Jesus

Şehrin sembolü olan (Iglesia del Sagrado Corazon de Jesus) İsa’nın Kutsal Kalbi Kilisesi Almanya’da bulunan Marienkirche Kilisesi’nden ilham alınarak 1915-1918 yılları arasında inşa edilmiş. Neo-Romanesk barok mimari tarzında olan ahşap yapı, bölgedeki kolonizasyonun da bir göstergesi. Ne yazık ki gittiğimizde kapalıydı. Sadece dışarıdan fotoğrafını çekebildik. Kiliseyi gezemesek de ayin yapılan çok özel bir yeri gezdik.

Via Crucis

Hristiyanlıkta, Kutsal Cuma olarak adlandırılan Nisan ayının 14. gününe denk gelen Cuma, Hz. İsa’nın ölüm günü olarak kabul ediliyormuş. Bu kapsamda Hz. İsa’nın yürütüldüğü ve sonra çarmıha gerildiği yola Via Crucis yani Hac Yolu diyorlarmış. Bu özel günde Hz. İsa’nın çektiği acıları anlayabilmek içinse temsili bir Hac Yolu oluşturuluyormuş. Puerto Varas’taki Hac Yolu Yürüyüşü İsa’nın Kutsal Kalbi Kilisesi’nden başlıyor Kilise’nin hemen yakınında bulunan Cerro Monte Calvario yani Calvario Dağı Tepesi’nde son buluyormuş. Kutsal Cuma Günü Puerto Varas’ta düzenlenen törende, Hz.İsa’nın çarmıha gerilmiş heykeli ve diğer kutsal kişilerin heykelleri kortej eşliğinde Calvario Dağı Tepesi’ne taşınıyormuş. Hac Yolu üzerinde belirlenen 14 noktada da durup özel dualar ediliyormuş.

Cerro Monte Calvario

 

Biz de Kutsal Cuma günü Puerto Varas’ta olamasak da bu kutsal yol üzerinde yürüyüp tepeye ulaştık. Ahşaptan yapılan yürüyüş yolunda yer yer basamaklar da vardı. Şehrin ve gölün en güzel manzarası buradaydı. Hava biraz kapalı olduğu için karşıdaki volkanları göremedik. Yine de hayran hayran yeşillikler içerisinde kaybolmuş şehri seyrettik.

Bu arada şehrin sembolü olan Kilise’nin hemen altına kocaman bir alışveriş merkezi yapmışlar. Eskiden kilise her yerden görünüyormuş. Artık bu sevimsiz binalar kiliseyi kapatmış.Dini öneme sahip bu bölgeyi gezdikten sonra sevimsiz alışveriş merkezini geçip göl kıyısına indik.

Museo Pablo Fierro

 

Hedefimiz kıyıdaki Alman Kolonizasyon evinden dönüştürülen Pablo Fierro Müzesi’ydi. Henüz tamamlanmamış müze, plastik sanatçısı, ressam ve en önemlisi sıkı bir hayalperest olan Pablo Fierro tarafından düzenleniyor. Sanatçı halktan topladığı eski eşyalarla ahşap evi yeniden dekore ediyor.

Dış cephesi zaten çok ilginç. Bir tarafında kocaman bir guguklu saat var. Diğer tarafına ise bir teknenin yarısı monte edilmiş. Kapının önünde bekleyen eski bir minibüs ve otobüse, sokak lambası eşlik ediyor. Üst balkonunda bulunan bisikletler, bilen bilmeyen herkesi merakla buraya çekiyor. İçeriyi ziyaret ücretsiz. Elinizi kolunuzu sallayarak girebiliyorsunuz. Yani sıkıyönetim burayı vurmamış. Sanatçı, eski gazeteler, mektuplar, fotoğraflardan tutun da oyuncak ve mobilyalara kadar aklınızın alabileceği her şeyi toplamış. Bunları eve büyük bir titizlikle yerleştirmeye başlamış. Hele odalardan bir tanesini kara tahtası ile eski bir sınıfa çevirmesi çok hoştu. Doğrusu sanatçının çalışmalarını takdir ettik. Bizce hem geçmişin anılarını taze tutmayı, hem köklerine sahip çıkmayı başarmış.

Vapor Santa Rosa

Llanquihue Gölü kıyısından yürüyüşümüze devam edince kıyıda kimsenin dikkatini çekmeyen bir tekne enkazı ile karşılaştık, Vapor Santa Rosa. Yanına konulan tabelayı okuduğumuzda, 1903’te Behrens Şirketi tarafından tamamen demirden monte edilen ilk buharlı gemi olduğunu, 36 m. uzunluğunda ve 150 yolcu kapasiteli geminin bölgeye uzun süre hizmet ettiğini öğrendik. Keşke suyun içinde bırakmasalardı. Öylece bulunduğu yere bıraktıkları için paslanmış, parçalanmış. Oysa şimdiye kadar hiç buharlı gemi görmemiştik. Sağlam olsaydı içine girip gezebileceğimiz ilk buharlı gemi olacaktı. Çok yazık, yakında tamamen kaybolup gidecek. Geçmişten bir anı daha sulara gömülecek.

Kıyıdan devam edince şehrin ünlü kumarhanesi Dreams Casino’ya ulaştık. Gece hareketli olan bu bölge, gündüz yerini sessizliğe bırakmıştı. Kıyıda yürümeye devam ettik.

Dibi görünen gölün suyu berraktı, her yer temiz su kokuyordu. Hemen ilerisinde biraz evvel anlattığım bizim çay bahçemiz olan Muelle Piedraplen Parkı vardı. İki tarafında plaj bulunan parkın göl suyu da pırıl pırıldı. Ne kadar güzel, şehrin tam göbeğinde halk göle girebiliyor! Gittiğimizde hava hala serin olduğundan sadece güneşlenenlere rastladık.

Güney Amerika’nın Kuşları

Burada dikkatimizi çeken martıların çok farklı olduğuydu. Kafaları siyaha yakın kahverengi, gagası ve ayakları parlak kırmızı, vücutları grili, beyazlıydı. Bunlar Güney Amerika’ya özgü (Brown Hooded Gull) Kahverengi Başlı Martılar’mış. Çok sevimlilerdi. Tabi bunları fark edince diğer kuşları da incelemeye başladık.

Sonra köpek kovalayan sinirli bir kuş fark ettik. Fotoğraflarını çekip araştırdığımızda yine Güney Amerika’ya özgü biraz agresif bir cins olan (Southern Lapwing) Güney Kız Kuşu olduğunu öğrendik. Siyahlı, beyazlı, kahve tonlu renkleriyle gerçekten süslü bir kızdı.

Llanquiehue Gölü boyunca yürüyüşe devam. Karanın göl kıyısına çıkıntı yaptığı yerde minik bir park ve içerisinde Osorno Volkanı’na ellerini uzatmış Prenses Licarayen’in heykeli bizim şehirdeki son durağımız oldu. Sizi de daha fazla yormayalım.

Gelecek videomuzda Prensesin efsanesini dinlemek, Puerto Varas’ın vahşi doğasını görmek ve hala aktif olan Osorno Volkanı’nda buluşmak üzere

Şimdilik hoşça kalın

Gülçin Soytutan / Hayallerime Dokunmak, Youtube kanalımızdan da bu gezimizin videosunu izleyebilirsiniz. Bize destek vermek isterseniz Youtube kanalımıza abone olmayı unutmayın🤗

Hayallerinize dokunmanız dileğiyle….

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir